Troçki, Yunus Nadi, Halide Edip, Keriman Halis
Odessa’da, gece saat birde palamarı çözülen İlyiç vapuru Karadeniz’de, önüne düşen bir buzkıranın rehberliğinde, şiddetli bir fırtınayla boğuşa boğuşa, 12 Şubat 1929 Salı sabahı şehrin üzerini örtmüş sis şalını adeta yırtarak Boğaz’a girdiğinde, İstanbul ahalisi uyku mahmurluğunu henüz üzerinden atmamıştı. Vapur bir süre yol aldıktan sonra Büyükdere’de demirledi. Çok az yolcusu vardı.
Lenin, Almanlar tarafından “adrese teslim” Rusya’ya getirilmeden önce Bolşeviklere liderlik yapmış, Lenin geldikten sonra İkinci Adam olmuş; Lenin öldükten sonra tekrar Birinci Adam olması beklenirken, yoldaşı Stalin’in entrikalarıyla aniden “hain” durumuna düşürülmüş Lev Troçki, ailesi ve GPU denilen istihbarat teşkilatından Stalin’in birkaç ajanı vardı vapurda o kadar. Vapura aceleyle birkaç Türk polisi çıktı. Bütün gece onu beklemişlerdi. Hızlıca yolcuların kâğıtlarını kontrol ettiler.
Troçki acele etmedi. Polis bekledi, Troçki Mustafa Kemal’e ulaştırmaları için kısa bir mektup yazarak verdi onlara. Mektup şöyleydi:
“İstanbul kapısında, size şunu bildirmekten şeref duyarım ki, Türkiye sınırlarına kendi isteğimle gelmiş değilim ve bu sınırdan içeriye zorla sokulmaktayım.
En iyi duygularımı kabul buyurunuz bay başkan.
L.Troçki, 12 Şubat 1929”
Bolşevik İhtilali’nin lideri, Stalin’in korkulu rüyası, Rusya gibi devasa bir coğrafyada iktidara gelmiş olan sosyalist fikriyatın büyük teorisyeni, dünya Marksistleri arasında o sırada en az Karl Marx kadar saygınlığı olan Lev Troçki gibi mühim bir şahsiyetin İstanbul’a, Stalin’in gönderdiği “mecburi sürgün” olarak gelmiş olması, normal şartlarda Türk basını için büyük haber olması beklenirdi. Dünya basını bu mühim haberle çalkalanırken, İstanbul’a ayak basar basmaz ecnebi gazeteler Troçki’nin her hareketini adım adım takip ederken, Türk matbuatı pek oralı değildi. Bizim gazetelerde, dünyada oluşan yankı kadar yankı yapmamıştı Troçki’nin gelişi. Çünkü o sırada bizdeki matbuat için çok daha mühim bir hadise vardı. Cümbür cemaat hep birlikte o meseleyle ilgiliydi gazeteler. Mesele de Türkiye’de o sırada Cumhuriyet Gazetesi’nin düzenleyeceğini ilan ettiği güzellik yarışmasıydı. Evet, o sırada güzellik yarışması haberi, Troçki’nin İstanbul’a gelişinden çok daha önemli, çok daha büyük bir haberdi.
Güzellik yarışmasının fikir babası Cumhuriyet Gazetesinin sahibi Yunus Nadi’ydi. Gazetesinde, 6 Şubat’ta, yani Troçki’nin gelişinden altı gün önce, İstanbul’da ilk güzellik yarışmasının tertipleneceğini ilan etti ve bu haber bir anda bütün memlekette dünyanın en önemli hadisesi olarak telakki edildi.
Cumhuriyet’i bir grup erkek kurmuştu. Her şeyiyle yeni Türkiye “erkek” bir ülkeydi. Kurtuluş Savaşı’na hem fikri hem de bedeniye katılan tek etkili kadın Halide Edip’ti… 9 Eylül’de İzmir de işgalden kurtulunca her daim Mustafa Kemal’in yanında yer almış, zaman zaman elde tüfekle cepheye gitmiş Halide Edip, hatıralarında anlattığına göre, o sırada bir hayli yorgun olan Mustafa Kemal’e, “Paşam, işler hafifledi, şimdi biraz dinlenirsiniz,” deyince Mustafa Kemal ona dönmüş, “Ne diyorsun, asıl iş şimdi başlıyor, daha birbirimizi yiyeceğiz,” demişti. Bu, zaferden sonra gelecek olan “iç savaşta” Halide Edip’in payına da İngiltere ve Fransa’da biten uzun bir sürgün yolculuğu düşecekti.
Halide Edip ile Kemalist devrimin en büyük destekçilerinden birisi olan Cumhuriyet Gazetesi’nin sahibi Yunus Nadi çok yakın iki dosttu. Mustafa Kemal’in talimatıyla ikisi birlikte Anadolu Ajansı’nı 6 Nisan 1920’de kurmuşlardı. 1925 yılında, eşi Adnan Adıvar’ın Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşunda yer alması, kendisinin de kurucu babalarla fikri anlaşmazlığa düşmesi, Atatürk’ün vefatına kadar, tam on dört yıl boyunca, memleketten ayrı düşmesine yol açacaktı.
Yunus Nadi ise, Cumhuriyetle birlikte gazeteci olan biri değildi. Gazeteciliği Osmanlı dönemine rastlıyordu, kısa bir dönem Meclis-i Mebusan’da mebusluk yapmıştı. Aslında o da bir komitacıydı. İttihatçıların gizli faaliyetleri içinde yetişmişti. Mustafa Kemal direniş hareketini başlatınca, her şeyini İstanbul’da bırakıp, büyük bir coşkuyla Ankara’ya gitmişti. Cumhuriyet ilan edilince de tekrar İstanbul’a dönmüş, 7 Mayıs 1924’te, yine Mustafa Kemal’in önerisiyle Cumhuriyet gazetesini kurmuştu. Gazetesi aracılığıyla yeni yönetime adeta yön tayin ediyordu. Eleştirileri de vardı ama bu eleştiriler daima çekirdek kadronun iktidar halkasının dışına çıkmıyordu. Yeni Cumhuriyet rejiminin en büyük savunucusuydu. Herkesten daha şedit bir “Kemalist” idi. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kuruluşuna müsaade ettiği için bir yazısında satır arasında Mustafa Kemal’i bile “tehdit” etmekten geri durmamış; “Paşam, size rağmen sizin fikirlerinizi savunmaya devam edeceğiz” diye yazmıştı.
Yeni dönemde Cumhuriyet Gazetesi ne dese oydu. Fikir sayfalarında çıkan yazılar bir tür “talimat” yerine geçiyordu. Her yazı ahalinin davranışlarına yön tayin ediyor, bu yazılara bakarak fikirler biçim alıyordu. Ecnebiler, Cumhuriyet’te yazılanlara bakarak birçok alanda devletin politikasını anlamaya çalışıyordu. Sovyetler Birliği’yle başlayan “flörtten” tutun da daha sonra Almanya’da iktidara gelen Nazilere karşı duyulan “hayranlığa” kadar, devletin politikası hep Cumhuriyet gazetesinde çıkan yazılara bakarak anlamaya çalışılıyordu.
Memleket hızlıca “muasır medeniyete” doğru koşuyor ve bu koşunun her merhalesi Cumhuriyet’in sayfaları aracılığıyla “cahil halka” ulaştırılıyordu. Garp medeniyeti bütün kurumları, modası, müziği, romanı, sanatı, giyimi kuşamı, kısacası tekmil hayat biçimiyle behemehâl memleketimize gelmeliydi. Durursak eğer düşerdik. Garbi hayata sahip çıkılacak, şarki hayat mazide kalacaktı. Ama işte bütün bunları başarabilmemiz için de bize çok şık bir vitrin lazımdı. O vitrine Türk kadınını koyacak, Cumhuriyetin erkek yüzü biraz törpülenecek; yeni nesilleri doğuracak, büyütecek, yetiştirecek olan kadın giyimi kuşamı, üstü başı, hayat tarzı, eğitimi ve becerileriyle pek geri butoplumun “Batılı yüzü” olacaktı. Erken bir dönemde çıkan İsviçre’den alınma Medeni Kanun kadına bu hakların büyük bir kısmını tanıyor, çok eşliliği yasaklıyor, kadına da boşanma hakkını veriyordu. Kadının kafa yapısı değişirken, dış görünüşü de değişecek ama........
© Habertürk
