menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Orhan Pamuk Kars'a ne yaptı?

127 0
26.06.2024

Pazar günü İstanbul’da bir kitapçıda eşeleniyordum. Kitapların bazılarını sırtı dönük, bazılarını ise kapakları görülecek şekilde raflara dizmişler. Eğilip bükülerek onlara bakıyordum. Bir anda, adeta sağ kulağıma fısıldayan bir adamın sesiyle irkildim:

“Muhsin Bey, bu adam yalancı,” dedi. Sağıma döndüm, uzun boylu, iri yarı, iyi giyimli bir beyefendi, elinin yetiştiği rafta kapağı görülen Orhan Pamuk’un “Kar” romanını parmağıyla işaret ederek bana gösteriyordu:

Bu kitabın yazarından bahsediyorum, yalancı bu,” dedi bu sefer daha kararlı bir ses tonuyla.

Gülümseyerek adama baktım:

“Haklısın,” dedim, “o adam çok büyük bir yalancı…”

Kendisi gibi düşünen bir herif bulmanın mutluluğuyla konuşmaya başladı:

“Kitabında tek bir doğru satır yok, güya Kars’ı anlatıyor.”

“Anlatmıyor mu?”

“Anlatmıyor efendim, abuk sabuk şeyler anlatıyor.”

“Karslı mısınız?”

“Evet. Kitabın Kars’la hiç alakası yok.”

“O konuda da haklısınız. O kitapta Ka, kar ve birazcık da Kars var,” dedim.

“Ne var?”

“Şahane bir uyum var. Karslı olsam ne çok gurur duyardım böyle bir romanın içinde şehrimin adı geçiyor diye” dedim.

Şaşırdı biraz söylediklerime.

“Ama o kadar da olmaz ki, sadece adı geçiyor. Bir sürü yalan dolan şey var ama Kars yok,” dedi.

“O yalan dolan dediğin şeyler olmasaydı o kitap roman olmazdı zaten,” dedim bu kez onunkine benzer ciddi bir ses tonuyla.

Adam şaşırmış gibi baktı bana:

“Nasıl?”

“Roman, yazar denilen mahlukun uydurduğu bir sürü yalanı bize doğru diye yutturmanın sanatıdır,” diyerek cevap verdim.

Kars nerede, Kars?” diye ısrar etti.

“Kars, bulunduğu yerde. Kitaptaki Kars da sizin bildiğiniz, yaşadığınız Kars değil. Gerçek Kars’ın yazarın hayalinde canlandırdığı biçimi…”

“Nesi?” diye sordu, “tam anlayamadım.”

“Kars’ın hammaddesi diyelim,” dedim bu kez gülerek.

“Hammaddesi mi, nasıl?” diye sordu merakla.

“Bak bunu sana Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun başından geçen bir hadiseyle anlatayım. Kitaplarda yazılan her şeyi doğru kabul ediyoruz ya biz; bize göre sadece masallar yalandır. Biri bize inanmadığımız bir şeyi anlattığında ‘bana masal anlatma’ deriz, ‘bana roman okuma’ demeyiz. Oysa en büyük yalancılar, masal anlatıcıları değil romancılardır. Roman yaşanmış hikayelerin toplamı değil, çoğu zaman sadece hayali roman kahramanlarının yaşadıkları uydurma hikayelerin toplamıdır. Neyse Yakup Kadri diyordum…”

Adamın yüzüne baktım, belli ki dinlemeyi seven birisi, muhabbetin nereye gideceğini merak ediyor. Anlatmaya devam ettim:

“Bizde roman denilen sanatın yeni yeni serpilmeye başladığı 1920’lerin başında Yakup Kadri ‘Nur Baba’ diye bir roman yazar. Roman bir gazetede tefrika edilir ancak bir anda o kadar büyük bir gürültü kopar ki, gazete romanın tefrikasını kesmek zorunda kalır. Üstat romanında bir Bektaşi dergahını anlatıyordu ama bir anda kendini Bektaşilerle alay eden bir adam konumunda bulur, büyük saldırılara uğrar. Bir sene sonra roman kitap olarak basılınca yazar kendini savunan bir önsöz yazar kitabına; yazısında Nur Baba ve diğer roman kahramanlarının hayali olduğunu, gerçekte yaşamadığını, ama anlattığı hayatlara benzer hayatların da gerçekte var olduğunu, hatta iyi roman denilen şeyin, yazarın uydurduğu hikayeleri okurlarına gerçek diye inandırması olduğunu anlatmaya çalışır. Ama dinleyen kim! Herkes, Yakup Kadri’nin Nur Baba kahramanını Kısıklı’daki Bektaşi tekkesinin şeyhine benzetir, mesele Atatürk’e kadar gider. Romanı okumuş olan Atatürk de bu söylentilerden etkilenir ve yaşayan, gerçek ‘Nur Baba’yı görmek ister. Ona, okuduğu romandaki gerçek Nur Baba’nın, Kısıklı Dergahının Şeyhi Ali Baba olduğunu söylemişler, o da Şeyh Ali’yi bulup getirme emrini verir, aynı yemeğe Yakup Kadri’yi de davet eder, amacı hem yazarla-kahramanı buluşturmak hem de Nur Baba’yı yakından tanımaktır. Atatürk, sofrada romandaki şen şakrak, nefes okuyup çalgı çalan Nur Baba’nın yaptıklarını yapmasını ister Ali Baba’dan ama Ali Baba öyle biri değil, süklüm püklüm, pısırık, utangaç birisi, Atatürk bir hayli yoklama çeker, Ali Baba’dan Nur Baba’nın esamisi yok. ‘Şarkı........

© Habertürk


Get it on Google Play