Sahte gerçeklik çağı
“Gerçek Ötesi”, tamamı yapay zekâ ile çekilen ve sinema salonlarında ticari gösterime giren uzun metrajlı ilk film. Sadece Türkiye’de değil, filmin yapımcısı ve yönetmeni Alkan Avcıoğlu’na göre, ulaşılabilen veriler açısından dünyada da bir ilk…
Alkan Avcıoğlu’nun senaryosunu "Vikki Bardot" ismiyle bilinen sanatçı Gizem Avcıoğlu ile yazdığı belgesel türündeki filmin tüm görüntüleri, müziği ve anlatıcı dahil ses bandı, yapay zekâyla üretildi. Montaj ise Avcıoğlu tarafından yapıldı.
Belgesel ve yapay zekâ gibi yan yana gelmesi zor iki formatı birleştiren “Gerçek Ötesi”, finali itibarıyla içinde yaşadığımız dijital çağın bizi nereye götürdüğünü sorgulayan bir film. Ama bunu yapmadan önce içinde yaşadığımız gerçekliği ve geldiğimiz noktayı gösteriyor.
Anlatıcı, film boyunca “gerçek ötesi” bir çağda yaşadığımızı; çünkü gerçeklik algımızın sürekli manipüle edildiğinin altını çiziyor. Anlatıcının seslendirdiği metnin teorik çerçevesi, Jean Baudrillard’ın tezlerinden, endüstriyel toplum ile modernizm ilişkisine, makinelerle kurduğumuz bağdan postmodernizme ve daha ilerisine kadar uzanıyor. Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Daniel Kahneman’ın insan psikolojisi üzerine geliştirdiği tezler de filmin kalbindeki meselelerden biri.
Kısaca hatırlarsak, Kahneman “Hızlı ve Yavaş Düşünme” (2011) adlı kitabında insanın düşünce yapısı ve karar alma mekanizmalarını inceler. İnsanların her zaman mantıklı, rasyonel kararlar vermediğini öne sürer.
İnternette faaliyet gösteren birçok önemli şirketin Kahneman’ın tezlerinden açık şekilde etkilendiği, çalışmalarını bu yönde geliştirdiği ve sosyal medyanın da bu fikirlere göre şekillendirildiği dile getiriliyor filmde. Verilen örneklerden biri, yaşadığımız çağın içinde barındırdığı potansiyel tehlikeleri en iyi şekilde özetliyor aslında. Trump’ın aşırı sağcılığını deşifre etmek amacıyla muhalifleri tarafından açılan sahte hesabın, kısa sürede popüler hale gelmesinden ve takipçilerinin giderek artmasından söz ediyorum. Sonuç olarak, bir liderin siyasi doğruculuktan uzak, ırkçı, ayrımcı değerleri savunmasının, onun lehine işlediği bir çağda yaşadığımızın açık bir kanıtı bu örnek.
İnsanları siyasi uçlara götüren ve toplumu bir araya getiren ahlaki değerleri erozyona uğratan bu tehlikeli süreçte, sosyal medya paylaşımlarının oynadığı rol inkâr edilemez. 2020 tarihli Netflix belgeseli “The Social Dilemma” da aynı tehlikeye dikkat çekmiş ve finalde, sosyal medyayı kurarken dünyayı olumlu yönde değiştirme, ifade özgürlüğünü geliştirme, demokratikleşme gibi ideallerden yola çıkan “vizyon sahibi” iş insanlarını yarattıkları “canavar”la yüzleşmeye çağırmıştı. Geçip giden 5 yılın sonucunda Elon Musk, Twitter’i satın aldı ve parti kurdu. Bırakın yüzleşmeyi, her şey daha kötüye gitti sosyal medyada. Siyasi liderler, sosyal medyanın stratejilerini örnek aldı; siyasi propagandalarını Kahneman’ın tezlerine göre........
© Habertürk
