menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Helal edilmeyen haklar ve ilahi adalet

5 0
27.06.2025

Helal ve haram kavramları, hayatın pek çok alanında uygulandığı bir rol. Helal, dinimizde izin verilen, kabul edilen şeyleri ifade ederken; Haram, yasaklanan veya kaçınılması gereken eşyaların olması. Bu iki kavram, işlemlerin çoğaltılması ve etik çerçevesini oluşturur. Helal olanlar, ruhumuzu beslerken, haram olanlar ruhumuzu daraltır; bu durum, doğrudan doğrudan etkiler. Yani kısacası, helal bir yaşam sürmek, sadece bir tercihin ötesinde, bir yaşam formülüdür.

Haklar, doğal olarak sahip oldukları yerlerde ve başkaları tarafından ihlal edilmemesi gereken özgürlüklerdir. Onun kişinin yaşam hakkı, eğitim hakkı ve kişisel güvenlik gibi temel haklara sahip olduğu düşünülür. Haklar, yalnızca elde edilebilecek değildir, aynı zamanda toplumun huzur ve adaleti içinde yaşamanın temellerini oluşturur. Haklar, adaletin sağlanmasında bir mihenk taşıdır; yoksa herkesin kendi adalet anlayışına göre hareket ettiği bir dünyada cennet değil, tam bir kaos ortaya çıkıyor.

İlahi adalet, Tanrı’nın evrende her şeyi düzenleyen adalet anlayışıdır. Bu anlayış, mutlak doğrular ve yanlışlar üzerine inşa edilmiştir. İlahi adalet, insanların sıradan adaleti sağlama çabalarından çok daha geniş bir perspektife sahiptir ve manevi bir denge arayışını simgeler. Yani, bir şekilde herkesin hayatının bir karşılığını veren bir inançtır. İnsanlar, iyi eylemlerin mükafatını veya kötü eylemlerin cezasını bu ilahi sistem içerisinde bulurlar.

Farklı yorumlamalar, ilahi adaletin koşullarının çeşitliliği. Mesela İslam’da ilahi adalet, Allah’ın her şeyin mükemmel bir şekilde korunduğu inancına dayanır. Hıristiyanlıkta ise, Tanrı’nın merhameti ve adaleti bir arada bulunur; Burada, günahların bağlılığı ile adaletin sağlanması arasında bir denge kuruluşudur. Hindistan dinlerinde ise karma kanunu, sonuçlarımızın sonuçlarının gelecekte ortaya çıkacak sonuçları taşır. Yani birbirinden farklı pek çok inanç, ilahi adaletin özünü oluşturma çabası içinde şekillenir.

Bireysel haklar, kişinin kendi görünüründen etkilenmeyen haklardır. Yaşam hakkı, özgürlük, düşünce ve özgürlük özgürlüğü gibi temel haklar bu kategoriye girer. Helal kabul edilmeyen bu haklar, bireylerin bireylerini ve onurunu korumanın değerini görür. Birinin bu hakları ihlal etmek, aslında o kişinin ruhunu zedelemek gibidir; çünkü bireysel haklar, yalnızca fiziksel varlıklar değil, aynı zamanda ruhsal bir varlık olma süresi de kapsar.

Toplumsal haklar, birlikte yaşadığı toplumun dinamikleri sayesinde varlığını sürdüren haklardır. Eğitim, sağlık hizmetlerine erişim gibi haklar, toplumun içindeki yerlerini sağlamlaştırır. Helalleşmeyen toplumsal haklar, adaletin sağlanmadığı, eşitliğin göz ardı edilmediği ortaya çıkıyor. Bu hakların değişimi, sadece bireyleri değil, toplumun tümünü derinden etkileyen etkiler; çünkü adaletin yokluğu, sosyal yapıyı zedeler.

Ekonomik haklar, ekonomik faaliyetlerde bulunma, çalışma, adil ücret alma gibi........

© Haberton