Datça’da dirilenler
Ben Datça’da doğanlardan değilim, Datça’da dirilenlerdenim. Çocukluğumdan hatırladığım ilk şey, sabahın serinliğinde payam tarlasına yürümekti. Amcam önümde, ben arkasında. Emeğin kokusunu ilk o sabah aldım ben. O serinlikte, o taşlı yolda, uykusuz gözlerle değil; hayata uyanan bir bilinçle yürürdüm.
Zeytin elledim. Ellerimi diken çizdi. Çağla topladım, payam silktim.
Terledim. Yandım. Ama o terin neye değdiğini bildim hep. Adaçayının, kekik dallarının, incirin, zeytinin gölgesinde büyüdüm. Kavruldum ama kokum değişmedi.
Çünkü ben bu bilince çocukluğumun tarlasında vardım. Datça benim için sadece bir coğrafya değil. Datça, bir bellektir. Bir sabırdır. Bir gelenektir.
Dedemin anlattığı masallar, babaannemin taş altına sardığı ekmek-peynir, çobanın gittiği keçi yolu, hepsi içimde yankı yankı durur hâlâ. Sonra bir........
© Haberton
