SİRENLER ÇALIYOR ÖZLEMLERİNDEN BAHSET
SAKİN bir gece geçirmiştim. Uzun zamandır ilk kez harika bir uyku çekmiştim üstelik. Üzerime sükûnet elbisesi giymiş gibiydim. Yolundaydı her şey kısacası. Bunun üzerine işe gitmek istememiş kendimi izinli saymıştım. Eşe dosta uğrar, esnaftan tanıdıklarımı selamlar bir iki lakırdı ederek günü tamamlamayı planladım.
“Avarelik güzelmiş” diyerek başladım planımı uygulamaya. İyi de oldu. Muhabbetler tazelendi, çaylar içildi, teşekkürler karşılıklı sunuldu.
Muhabbeti sahille tatlandırmadan günün finalini yapmamalıyım fikrine kapılarak gevşek adımlarla indim kıyıya. Sakin bir yer aradım. Bankta oturup ufka dalgın dalgın bakan, saçlarını beyazlatmış bir adamını yanına selam verip oturdum. Duymadı selamımı, yineledim.
Yüzüne bakınca uzaktan göründüğünden daha yaşlı olduğunu fark ettiğim ve tavrından bilge bir kişi olduğu anlaşılan ismini bilmediğim bu ârif kişi yüzünü bana çevirdi ve uzun uzun simama baktı. Bir şey diyecek sandım ama demedi. Başını çevirdi ve ufka bakmaya devam etti. “İçimden amma da muhabbetlisin be amca” dedim. Oysa ben bir iki kelam edebiliriz diye düşünmüştüm. Zaman uzadıkça bu fikrime yenileri de eklendi ama durum değişmedi.
“İyi başlayan günüm kötü sonlanacak galiba” diyordum ki, yerinden kalktı, bastonuna dayandı ve yeniden yüzüme uzunca baktı. “Allah’a ısmarladık” diyeceğini ya da bir “Hoşça kal”cümlesini esirgemeyeceğini umuyordum. “Evlat” dedi, “Sirenler çalıyor içinde. Sustur onları yoksa rahat edemezsin. Sen kendine........
© Habername
