menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bayburt’tan Avustralya’ya uzanan iyilik yolculuğu

1 0
06.08.2025

Bayburt’tan Avustralya’ya uzanan iyilik yolculuğu

Merhum Prof. Dr. M. Es’ad Coşan Hocamız vefatından 10 yıl önce İskenderpaşa Camii’nde Ramuzü’l-Ehadis dersi sırasında kaderle ilgili bir hadis-i şerifin izahını yaparken şunları söylemişti;

"Bir insanın rızkı, eceli, nerede öleceği bu Allah'ın hep bildiği, yazdığı, kader, mukadderat, alnının yazısı... Yani, Hindistan'da ölmeyi murad etmişse; Hindistan'dan bir davet çıkar oraya gider. Şimdi ben, coğrafya kitaplarında görüyordum Avustralya'yı... Ne param yeter, ne aklımın köşesinden geçer Avustralya'ya gitmek. Bizi oradaki arkadaşlarımız çağırdılar; 'Aman Hocam, konferans var, üniversitede eğitim var, seminer var, bilmem ne... ' 'Gelemem, edemem. '… Kalkıyor gidiyor insan oraya. Yani, eceli oradaysa diyecekler ki: 'Esad Hoca Avustralya'ya gitti, vefatı oradaymış!' diyecekler; öyle olacak! Allah cümlemizi sevdiği bir kul olarak, sevdiği bir işi yaparken, hayır üzerindeyken, canımızı alsın... "

Hocaefendi’nin Ankara İlahiyat’tan öğrencisi Mehmet Ali Torlak Ağabeyin uzun yıllar önce gittiği Avustralya’daki hizmetleri devam ediyor. Hocaefendi’nin Avustralya’ya gitmesine vesile olan hizmetleri ve irşat çalışmalarını da Torlak Ağabey başlatıp belli bir noktaya getirmişti. Sonra da merhum Hocamızı oradaki hizmetlerin daha de geliştirilmesi için davet etti. Hocamız dünyanın çok farklı coğrafyalarına irşat çalışmaları için gidip konuşmalar yaptı, eğitim kamplarına katıldı ama yurtdışında vefatına kadar en uzun süre kaldığı ülke Avustralya’dır. Yapımına ve kemale ermesine büyük emek verdiği bir caminin açılışına giderken trafik kazası süsü verilmiş bir suikastle şehadete erdi.

Hocamızın öğrencisi Mehmet Ali Torlak’ın Ankara İlahiyat’a kadar varan eğitim yolculuğunun ilk durağında ilkokul öğretmeni olarak Ahmet Dinç Hocamızın önemli rolü, kararı ve emeği var. Ahmet Dinç Hocamızın “Hayatım ve Prof. Dr. M. Es’ad Coşan Hocamla Anılarım” kitabı ile memleketim Çorum’da geçtiğimiz Temmuz ayında karşılaştım. Dayımın oğlu Mustafa önce kitabın kapak fotoğrafını gösterdi, “Bu kitaptan haberiniz var mı*” diye sordu. Ben baktım, “Ahmet Dinç Hoca’yı hatırlıyorum. Emekli öğretmen. Oğlu Abdullah’la iş hayatım ilk yıllarında Ankara’da tanışmıştım. Abdullah liseyi henüz bitirmişti. Hatırladığım kadarıyla üniversite imtihanlarına hazırlanıyordu. Bu kitabı daha önce görmedim” dedim. Kendisi de bir öğrenmen olan Mustafa, “Size getireyim okursunuz” dedi. Sağ olsun getirdi. Kitabı okuyup geri gönderdim.

Kitaptaki isteme adresi kısmında yer alan bilgilerden yola çıkarak Ahmet Dinç Hocama ulaştım. Konuştum. Kitaptan edindim. Oğlu Abdullah bir süre önce ellili yaşların başında vefat etmiş. Allah rahmet eylesin.

Kitabın ilk sayfalarından bir bölümü çok az düzeltme yaparak dikkatinize sunuyorum. Konuşma üslubuyla hazırlanmış kitapta çok etkileyici iyilik hikayelerinin iç içe geçtiğini gördüm.

Sizlere takdim edeceğim kısmı bir solukta okuyacağınızdan eminim. Devamı için kitabı edinmenizi öneririm. Hocanın adresini yazının sonunda vereceğim.

Yazının sonunda bir de link bulacaksınız. Oradan da Mehmet Ali Torlak Ağabeyin Kon TV’deki bir programda yaptığı konuşmayı ve İskenderpaşa etrafında devam eden hizmetlere ve hocalarımıza dair verdiği önemli bilgileri bulacaksınız.

Sizleri Ahmet Dinç Hocamızın satırlarıyla baş başa bırakıyorum:

HAYATIM VE ANILARIM

1939'da Konya'nın Akören ilçesinde doğdum. İlkokulu evimizin bitişiğindeki ilkokulda bitirdim. Üç yıl Kur'an kursunda okudum ve babamın marangoz dükkânında çalıştım. Tahsil yapmama babam İzin vermedi. Ben de köyden şehre giden bir kamyona kaçak olarak bindim, Konya'ya gittim. Akrabalarımdan birisi bir caminin hücresinde kalıyordu. Beni yanına almaya söz verdi. Ben de oraya vardım, Konya İmam Hatip Okulu'nun yanındaki Kur’an Kursu'na yazıldım.

Hüseyin Tekinbaş hocamdan Kur’an-ı Kerim'i, Hakkı Çimili hocamdan da kıraat, tecvit ve sureleri okudum. Sene sonunda hafızlık yapacakları tespit etmişler. Benim hafız olamayacağım kanaatine varmışlar. Hüseyin Tekinbaş hocam hademeyi çağırdı. Beni İmam Hatip okuluna yazdırmaya gönderdi. Ben, "Olmaz” dediysem de kızdı. Allah'ım ondan razı olsun. Valilik oluruyla İmam Hatip Okulu'na kayıt yaptırdım.

Hüseyin Tekinbaş hocam basiretli bir Allah dostu imiş, benim vaktimi hiç boşa geçirmeden değerlendirdi. O vakitlerde bazı hocaların da birtakım gençlerin istikbaliyle oynadıklarını gördüm. Öğrenciyi iyi teşhis edip okuyacaksa okullara yönlendirmeli, yoksa sanatkâr etmeli. Bu yüzden Hüseyin hocamı takdir ederim, her gün ona dua ederim, Allah'ım onu Habibine komşu etsin.

İmam Hatip Okulu'nda birinci dönemin sonunda karneyi aldım. Altı tane dersten zayıfım vardı, ikinci karnede zayıflan kurtardım. Şubat tatilinde babama karnemi gösterdim. Babam: "Ne ülen, Kur'an Kursu'nda karne de mi veriyorlar?” dedi. "Yok, baba ben İmam Hatip Okulu'nda okuyorum” deyince bana kızdı. "Sen nerelerde geziyorsun” dedi. "Yok baba, beni hocam yazdırdı” dedim. Karnemdeki zayıfları görünce yine kızdı. "Bunlar da ne?” dedi. "Baba, o, birinci karne idi, işte ikinci karne, bak zayıfların hepsini kurtardım” deyince İmam Hatip Okulu'nda okumama razı oldu.

Orta ikinci sınıfta bir kız ile nişanlandım. Nişanlım, üç ay sonra beni beğenmedi, ayrıldı. Ben de beni beğenmedi diye çok üzüldüm, okulu boşladım. Yüzükoyun evde yatıyordum. Babam, "Bu ince hastalığa (vereme) yakalanacak! '' diye üzülüyormuş. İmam Hatip Okulu'nun son sınıfında arkadaşının oğlu Halil İbrahim Gültekin'i görmüş, onu çağırmış, ona nişanlım hakkında bilgi vermiş. Abi beni çok severdi. Onu bana göndermiş, O geldi. Bana: "Kalk ülen kalk” dedi. Beni zorla kaldırdı. Dağa doğru yürüdük, bana soruyor. "Sen okulu neden boşladın.” Ben cevap vermiyorum. Kendisi cevaplandırıyor. "Haaa! Havana seni beğenmediği, ayrıldığı için mi?” Yine cevap vermedim. "Peki, bu seni beğenmeyen nişanlın güzel miydi bari?” Yine cevap vermedim. "Yok ülen, yüzünde çil ve sarı benekler var” dedi. "Peki bu nişanlın zengin miydi bari?” Yine cevap yok. "Zenginliği de yok, semerci Tevfiğin kızı. Peki kızın tahsili var mı bari?” Yine cevap vermedim. "Tahsili de yok. Peki okuma yazma biliyor mu bari?” Yine cevap vermedim. "Elifi görse mertek zanneder. Sanatı mesleği veya bir hüneri var mı bari?” Ona da cevap vermeyince. "Ulan sen öküz müsün, böyle birine gönlünü nasıl kaptırdın? (Benim gözümle bakmıyor ki.) Senin baban zengin adam, sen kimi beğenirsen onu sana alır. Aklını başına topla serseriliğe yer yok” dedi. Beni ikna etti. "Gel gidelim okuluna başla” dedi.

Beni okula götürdü, vardık ki, devamsızlıktan sınıfta kalmışım. Eğer on gün rapor alsak kurtulurmuşum. Bilen yok ki, böylece bir senem öldü gitti.

Bu nişanımı bozmakta eli olanların hepsinden Rabbim razı olsun, Ayrılan nişanlım 7-8 sene yatak hastası olmuş, beyi de iyi bakmış Allah ondan da razı olsun. Öleli de 5-6 sene olmuş. Yanımda olsaydı, çok beceriksiz biriyim bakamazdım.

Aklıma ne geldi. "Sizin hayır dediğinizde şer, şer........

© Habername