menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ülkücüler huzurlu mu?

11 1
28.09.2025

Hayatımız aile çevresinde başlar; annemiz, babamız, kardeşlerimiz ve yakın akrabalarımız, dünyaya ilk açıldığımız penceredir. Sonra okul hayatıyla birlikte arkadaş çevresi oluşur. İlk defa aile dışındaki insanlarla tanışır, oyun oynar, paylaşmayı öğreniriz. Bu çevre zamanla dostluklara, dayanışmalara ve karakterimizi şekillendiren ilk sosyal ilişkilere dönüşür.

Ardından arkadaş çevresinde tavırlarımız ve birbirimize davranışlarımız, kiminle daha uyumlu olduğumuzu gösterir. Paylaşım, güven, vefa ve ortak değerler, bu ilişkileri ya daha da güçlendirir ya da zayıflatır. Zaman içinde bazı arkadaşlıklar sadece bir dönemlik yol arkadaşlığı olurken, bazıları hayat boyu sürecek dostluğa dönüşür. İşte bu halkalar büyüdükçe dostlukların yanında düşmanlıklar da belirginleşir. Çocuklukta kavga edilen oyun arkadaşının yerine, gençlikte ideolojik rakipler çıkar. İnsan ilişkilerinde var olan dost–düşman ayrımı, siyasete taşındığında artık sadece kişisel değil, toplumsal değerlerin de bir parçası olur.

Ülkücü ideoloji tam da bu halkaların içinde şekillenmiştir. 1960’larda ve 70’lerde üniversite kantinlerinden başlayan hareket, kısa sürede gençlerin dost–düşman çizgisini belirleyen bir kimlik hâline gelmiştir. Saf duygularla milletin bağımsızlığı ve Türk kültürünün korunması için doğan bu hareket, aynı zamanda sert bir kutuplaşmayı da beraberinde getirmiştir. “Biz” ve “onlar” ayrımı, milliyetçi gençliğin siyasetle tanıştığı ilk sözlük olmuştur.

12 Eylül darbesi ülkücü hareketi darmadağın ettiğinde, birçok genç hapishanelerde, işkencelerde, idam sehpalarında bedel ödedi. O günlerde kimileri gururlu kaldı, kimileri ise sorgulamaya başladı:........

© Habererk