12 Eylül Denemeleri II
Darbe Öncesi Son Gece (11 Eylül 1980)
21:00 – MHP Genel Merkezi, Türkeş’in Odası
Ankara’nın boğucu sonbahar gecesi, MHP Genel Merkezi’nin koridorlarında yankılanan fısıltılarla daha da ağırlaşıyordu. Loş bir odada, Alparslan Türkeş’in masasının etrafında birkaç sadık danışman ayakta dikilmiş, gözlerindeki kaygı adeta birbirine çarpıyordu. Masanın üzerinde yığılmış raporlar – son saatlerde sokaklardan gelen telefon notları, istihbarat kırıntıları, anarşi raporları – birer hayalet gibi yayılmıştı. Ülke, sağ-sol çatışmalarının kanlı girdabında boğuluyordu; 1979’da 1.252 ölü, 5.400 yaralı, ve 1980’in ilk aylarında bu sayı katlanarak artmıştı. Ekonomik çöküş, 24 Ocak kararlarının yarattığı enflasyon fırtınası, işsizlik ve kıtlık… Her şey, bir volkanın patlamasını bekler gibiydi. Sokaklar kan kokuyordu; Fatsa’da solcuların “özerkliği”, Çorum’da Alevilerin evleri ateşe veriliyordu, Konya’da Kudüs Mitingi’yle şeriat fısıltıları yükseliyordu – hepsi, generallerin “31 Mart Vakası provası” diyeceği o kaosun parçaları.
Kapı aniden aralandı. Bir danışman, nefes nefese içeri daldı, elindeki kâğıt parçası titriyordu: — “Başbuğum, haber kesinleşti. Bu gece, sabaha karşı hareket var. Askerler harekete geçti; İstanbul, İzmir, Adana… Her yer işaretli. Bayrak Harekâtı başladı, kodlar verildi: ‘Yollar açıldı’.”
Odadaki hava dondu. Türkeş, gri saçlı başını ağır ağır kaldırdı. Gözleri, yılların milliyetçi ateşini taşıyan o keskin bakışla odadakileri taradı. Bir anlık sessizlik, bir bıçak gibi keskin. Sonra, sesi demir gibi, kısa ve vurucu çıktı: — “En kötü seçim, en iyi ihtilâlden daha iyidir. Hazırlanın. Güvenliğe geçiyoruz. Bu vatanı, hainlere yem etmeyeceğiz! Generaller mi? Onlar da bilir, Bozkurtlar kaçmaz!”
Karar anında alınmıştı. O gece, eve dönmek yoktu. Türkeş, birkaç yakını ve sadık koruması Veysel Akdoğan’la birlikte, karanlık sokaklara karıştı. Yıllar sonra Akdoğan’ın aktardığına göre, darbe haberini getiren bir doktorun gizli uyarısı üzerine bu hamle yapılmıştı – doktor, üst düzey bir subayın fısıltısını aktarmıştı: “Gece yarısı her şey bitecek. TRT saat 04:00’te ele geçirilecek.” Yolda, karşılarına çıkan üst rütbeli bir asker –kimliği hâlâ meçhul– helikopterin pervane sesini andıran bir teklif sundu: — “Albayım, helikopter hazır. Taşucu’ndan deniz yoluyla Kıbrıs’a geçirelim. Orada güvendesiniz, bu kaostan kurtulursunuz. Evren’in adamları her yerde.”
Türkeş’in cevabı, aracın içinde bir gök gürültüsü gibi patladı. Eliyle masaya vururcasına, sesi öfkeyle doluydu: — “Ben vatan haini miyim? Ben bu ülkede ölürüm! Kaçmak mı? Asla!
Gece ilerledikçe, Ankara’nın üzerine çöken o yapay sessizlik, sirenlerin ulumasıyla yırtılmaya........
© Habererk
