Terörsüz Türkiye’ye doğru yeni dönemin yol haritası
Türkiye, uzun yıllar boyunca milli birliğini hedef alan terör tehdidiyle mücadele ederken, 2010’lu yılların ikinci yarısından itibaren köklü bir paradigma değişikliğine gitti. Terörle mücadelede artık reaktif değil proaktif, yani önleyici ve sürekli baskı kuran bir güvenlik anlayışı benimsendi.
Bu dönüşümün temel taşlarını; sınır ötesi kalıcı üs bölgeleri, ileri teknolojiye dayalı istihbarat ağları, askerî operasyonların eşgüdüm içinde yürütülmesi, terör finansmanına ve propaganda kanallarına yönelik eş zamanlı müdahale süreçleri oluşturdu.
Bu sayede devlet, terör tehdidini sadece ülke içinde değil, tehdit kaynağında bertaraf edebilen bir kapasiteye ulaştı. “Pençe” operasyonları zinciriyle oluşturulan güvenlik kuşağı, Türkiye’nin sınır ötesi güvenlik mimarisinin en önemli dayanağı haline geldi.
Bugün gelinen aşama, terör örgütünün Türkiye içindeki fiziki varlığını sonlandırmak zorunda kalmasıyla sonuçlanmıştır. Bu, herhangi bir müzakere ya da siyasi süreç değil; devletin kararlılığı, güvenlik güçlerinin fedakârlığı ve milletin bütünleşmesiyle kazanılmış bir zaferdir.
Türkiye’nin elde ettiği bu kazanım, sadece bir askeri üstünlük değil; toplumsal bilinç ve milli birlik zaferidir. Ancak her stratejik dönüm noktasında olduğu gibi, bu aşamanın da dikkatle yönetilmesi gereken hassas yönleri vardır.
Sivil uzantılar ve siyaset dilinin sorumluluğu: Terör örgütünün eylem kabiliyetini kaybetmesi, onun propaganda ve siyasi manipülasyon araçlarını ortadan kaldırmamıştır. Bu noktada en kritik mesele, örgütün geçmişte etki kurduğu sivil çevrelerin ve siyasi yapılarının dili, söylemi ve tutumudur.
Bu çevrelerin, maksimalist taleplerden, bölücü söylemlerden, karşılıklı “taraf” algısı oluşturmaktan uzak durmaları, devletin birliğini hedef alan uluslararası........© Haber7





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d