Mağduriyet ekosistemi son kurşun mu?
Mağduriyet algısının, toplum nezdinde güçlü bir sempatiye yol açtığı sık sık tekrarlanır. Bu sempatinin, tek başına iktidar yolunu açan bir “garantili bilet” ya da "sihirli anahtar" anlamına gelip-gelmediği belirsizliği içinde. Açıkçası mağduriyet, en fazla toplumun duygularını tetikleyen bir başlangıç noktası olabilir. Sürdürülebilir bir siyasi başarı için daha fazlası gerekmektedir.
Siyaset; kurumsal yapı, liderlik kabiliyeti, güvenirlik, söylem ve ekonomi gibi pek çok faktörün bir arada değerlendirilmesiyle ilerlemektedir. Toplumun duygusal desteği, doğru stratejik adımlarla bütünleşmediğinde kısa sürede etkisini kaybedebilir veya kalıcı bir başarıya dönüşmeyebilir.
1980 darbesi, dönemin siyasi aktörlerine ciddi mağduriyetler yaşatmıştır. Ancak bu liderler, mağdur etiketinden çok, uzun yıllara yayılan siyasi tecrübelerinin, parti tabanıyla kurdukları güçlü bağın ve uygun siyasi-ekonomik koşulların faydasını görmüştür. Bazıları başarıyı tırnaklarıyla kazıyarak elde etmiştir, bazıları da bugün hâlâ bedelini ödemeye devam ettiğimiz vaatlerle.
Merhum Erbakan Hoca ve Çiller örnekleri, mağduriyetin tek başına bir “iktidar formülü” olmadığının çarpıcı örneklerinden biridir. Siyasetin mağduriyeti ödüllendirme mekanizması olsaydı eğer, üst üste defalarca mağdur edilen Erbakan Hoca'ya öncelik tanırdı. Mağduriyetinin zirveye ulaştığı 28 Şubat süreci bile kendisini yeniden güçlü bir şekilde iktidara taşıyacak rüzgâra dönüşemedi. O dönemin büyük mağdurlarından Tansu Çiller de........
© Haber7
