Yönetme sürecinin bir parçası olarak savaş
Tarih boyunca yönetim biçimleri üzerinde çok düşünülmüş, çok durulmuştur. İlk insanlardan beri önemli bir konudur yönetmek. Bu biraz da insanlar ve topluluklar gibi ihtiyaçlarının ve bu ihtiyaçlarının karşılanması için asgari bir koordinasyon ve hakemlik kurumunu gerektirmesinden kaynaklanmaktadır. Konunun karanlık boyutunda ise merhum Mevdudi’nin “İlahlık iksiri” dediği “Güç” ve gücü elinde tutma vardır. Nitekim İngiliz sömürgeciliğinin küresel bir yayılma göstermesini Marc Ferro “İngilizlerin bu kadar geniş topraklara ve kaynaklara ihtiyaçları yoktu. Ama onlar (Bir nevi tanrısal güce benzeyen) yönetme arzularını tatmin için böyle davranıyorlardı” diyerek açıklar. Bu bir anlamda “Tanrıya benzeme ihtirasıdır”
.
Tarih boyunca gördüğümüz her büyük güçte önce gücü inşa amaçlı rasyonel çabalara şahit oluruz. Bu kadim Mezopotamya’da, Mısır’da olduğu gibi doğa olaylarını çözümleyerek tarım ve ticaret yaparak zenginleşme; artı ürünü belli oranda paylaştırma ve biriktirme; nihayet ticaret gibi bazı zenginleştirici faaliyetleri geliştirme şeklinde karşımıza çıkar. Eski Roma’da ise artık modern dünyaya adım atılmış gibidir; sivil ve askeri mühendisliğin gelişimi, kodifikasyon yeteneğinin gelişmesi gibi farklı yönetim araçlarının müdahalesi görülür.
Ancak bir kere gücün merkezi oluştu mu, yönetenlerin “İlahlık iksirinden” içme zamanları gelmiştir, her coğrafyada farklı şekillerde, farklı tatlarda bu iksirden içilir. Bundan kaçınmak çok zordur, zira bu duygular, ihtiraslar dışarıdan zerk edilemez, bunlar insanda meknuzdur (Gizlidir). Gerek rasyonel ihtiyaçların karşılanması gerekse ilahlık iksirinin farklı şekillerde tezahürü ile ortaya çıkan yönetim olgusu bu yüzden tarih boyunca var olmuştur.
Dünyada var olmuş ve halen devam eden devletlere baktığımızda farklı farklı yönetme şekillerinin önem kazandığını görürüz. Firavunların mesela halklarının karınlarını doyurmak, geçimlerini temin etmek ile bunlardan yoksun bırakmak yoluyla yönetim icra ettiklerini görürüz. Ancak, bunların yetmediği yerlerde de sihirbazlar, tapınak görevlileri, vs devreye girmektedirler. Sulak Mezopotamya havzasında da benzeri pratikler ve araçlar devrededirler. Tabi ki orada da ürünü saklayan ve dağıtan rahipler yönetim işlevinin önemli unsurlarıdırlar. Ancak, Kuzeydeki askeri imparatorluklara gelince onlarda sıkı bir askeri disiplin ve etkin bir askeri bürokrasinin hakim olduğunu görürüz. Fenikeliler gibi sıradışı uygarlıklarda ise deniz ticaretinin yönetim aygıtını besleyenle destekleyen en önemli faaliyet alanı olduğu görülür. Bunların yanı sıra bilim ve düşüncenin gelişmesi ile ivme kazanan teknik ve teknolojik kapasitenin yönetim açısından önemli unsurlar/ araçlar haline geldiği açıktır. Günümüzde gördüğümüz bazı güçlerin şu veya bu şekilde kendilerine uygun imkan ve araçları organize ederek bir yönetim icra ettiklerini görmekteyiz.
Bölgesel ve Küresel Düzlemde Yönetim
Bazı ulaşım araçlarındaki ve lojistik organizasyonundaki gelişmelerle birlikte devletlerin, birden fazla gücün yönetimi olgusunu doğurmuştur. Vakıa Cengiz Han'ın başardığı gibi sınırlı taşıma vasıtalarıyla ve üstün bir organizasyon gücü ile (Çok sayıda at kullanan, farklı lojistik imkanlardan yararlanan ordular gibi) daha erken bir dönemde çok sayıda devletin ve gücün yönetimi başarılmıştır. Burada şunu ifade etmeliyim ki, Cengiz fethettiği ülkeler kadar fethetmediği ancak dolaylı yollardan etkilediği ülkeleri de amaçları doğrultusunda yönetmiştir.
Bu dolaylı yollar arasında yarattığı korku kasırgasını, farklı dinamik milletleri ordusunun önünde dar bölgede sıkıştırarak aralarında gerilim ve savaşlar çıkmasını sağlayarak, vb sayabiliriz. İlgili kısımda biraz daha genişçe açıklayacağımız üzere, Harzemşahlar gibi Cengiz’in orduları önünde sıkıştırılan devasa topluluklar Anadolu Selçukluları ve bölgedeki diğer devletlerle savaşlar doğuran gerilimler yaşamışlardır. Ortaçağın görece ileri güçlerini izlersek, Venedik ve Ceneviz şehir devletlerinin o dönemin okyanusu diyebileceğimiz Akdeniz ve hatta Karadeniz havzasındaki ticaret kolonileri ve filoları ile icra ettikleri yönetim dikkate değerdir. Bu havzanın aynı zamanda tarihi İpekyolu güzergahı ile entegrasyon sağladığı görülmektedir. Bu bölgede Venedik, Ceneviz ile Osmanlı Gücünün çatışması kaçınılmaz olmuştur. Zira Osmanlı Devletinin bazı sultanları askeri karakterli imparatorluğu ticari ve sosyal nizam kuran bir yapıya kavuşturmayı hedeflemişlerdir. Bu da ticaret yolları ve stratejik noktaları için savaş demektir. Nitekim Balkanlardaki kara savaşları ve Akdeniz’deki deniz savaşlarının Batı Armadası içinde Venedik ayrıcalıklı bir yer tutmaktadır.
Coğrafi Keşifler Sonrası Küresel Yönetim
Bizatihi küresel keşifler birbiri ardınca yapılırken yeni bir dünyanın da araçları belirlemeye başlamıştır. Bir kere teknoloji baskın karakterini dayatmaya başlamıştır. Mesela Okyanusa her milletin deniz filoları çıkamamaktadır. Ayrıca deniz ve kara savaşlarında kullanılan silahlar geliştirilmeye başlanmıştır. Bu artık önceki dönemlerin imparatorluklarının üstünlüğünü yok edecek bir gelişmedir. Diğer yandan, bölgesel hatta küresel düzlemde yönetim araçları geliştirilmeye başlanmıştır. Mesela 17. Yüzyıl başlarından itibaren Hollanda’da geliştirilen uluslararası ticaret araçları (kambiyo işlemleri, uluslararası ticaret kuralları, uluslararası hukuk, vb) dönemin süper gücü Hollanda için olduğu kadar onu takip eden süper güçler içinde olmazsa olmaz araçlardır. Bu dönem ekonomik kudret ile yönetimin en etkili örneği verilmiştir. Bu dünyanın uzağında olan geleneksel imparatorluklar bölgesel ve küresel savaşlar için finansman güçlüğü çekerler, bundan dolayı da savaşlarda başarı performansları düşerken Hollanda şehir devletleri savaş veya ticaret için toplumlardan kolayca borçlanabilmektedirler, Amsterdam bankaları çok sayıda ülkenin paraları açısından güvenilir bir konvertibilite merkezleridirler. Aynı tarihlerde malumunuz, Mısır Fethi sonrası iki katına yükselmiş Osmanlı hazinesi Avusturya ve İran........
© Haber7
