Yeni Güvenlik Gerçekleri Bağlamında Türkiye’nin Sığınak Politikası
Sığınak kavramı, tarihsel olarak devletlerin savaş ve bombardıman tehdidine karşı geliştirdiği savunma yapılarının başında gelmiştir. II. Dünya Savaşı döneminde askeri hedeflerin korunması amacıyla ortaya çıkan bu yapılar, uzun yıllar boyunca “savaş zamanı korunakları” olarak algılanmıştır. Ancak Soğuk Savaş sonrası güvenlik ortamının çeşitlenmesiyle birlikte sığınakların işlevi de dönüşüme uğramıştır. Artık modern devletler için sığınaklar, yalnızca askeri saldırılardan korunma aracı değil; aynı zamanda doğal afetler, kimyasal ve biyolojik tehlikeler, enerji kesintileri veya altyapı çöküşleri gibi olağanüstü durumlarda toplumsal yaşamın devamlılığını sağlayan stratejik mekânlar haline gelmiştir.
Bu dönüşüm, güvenlik literatüründe “sivil savunmadan ulusal dirence geçiş” olarak tanımlanan paradigmatik değişimle yakından ilişkilidir. “Direnç” kavramı, devletin krizleri önleme kapasitesinden ziyade, kriz anlarında sistemin işlevselliğini sürdürebilme yeteneğine vurgu yapar. Bu bakımdan, güncellenen Türkiye Sığınak Yönetmeliği de yalnızca savunma altyapısını güçlendirmeyi değil, aynı zamanda toplumun kriz koşullarına hazırlıklı, organize ve dayanıklı hale gelmesini hedeflemektedir.
Türkiye’nin yeni yönetmeliğinde sığınakların metro tünelleri, millet bahçeleri, otoparklar ve spor alanları gibi gündelik yaşamın bir parçası olan mekânlara entegre edilmesi, bu dönüşümün somut bir yansımasıdır. Bu yaklaşım, güvenliğin artık yalnızca “olağanüstü hallerde devreye giren bir önlem” değil; barış zamanı şehir planlamasının ayrılmaz unsuru olarak görüldüğünü göstermektedir.
21.yüzyıl güvenlik ortamı, klasik askerî tehditlerin ötesinde; iklim değişikliği, göç dalgaları, siber saldırılar, enerji krizleri ve kitlesel afetler gibi çok katmanlı tehditlerle tanımlanmaktadır. Bu nedenle güvenlik, artık yalnızca sınırların korunması değil, toplumun sürekliliğinin sağlanması anlamına gelmektedir.
Türkiye’nin sığınak yönetmeliğini güncellemesi, bu çok boyutlu güvenlik anlayışının doğal bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Devletin koruma kapasitesi artık silahlı kuvvetlerle sınırlı değildir; altyapı, şehir planlaması, afet hazırlığı ve iletişim sürekliliği gibi unsurlar da güvenliğin asli bileşenleri haline gelmiştir. Yönetmelikte sığınaklarda jeneratör, iletişim altyapısı, uydu telefonu, acil Wi-Fi noktası ve batarya destekli aydınlatma sistemlerinin zorunlu hale getirilmesi; modern güvenliğin yalnızca fiziksel değil, bilgi ve iletişim sürekliliği üzerine de inşa edildiğini göstermektedir.
Bu çerçevede, Türkiye’nin sığınak yönetmeliği ulusal güvenliği “askeri” olmaktan çıkarıp “toplumsal ve teknik bir ekosistem” olarak yeniden tanımlamaktadır. Bu da güvenliğin merkezine artık insanı, yaşam alanlarını ve kent dokusunu yerleştiren insan-merkezli güvenlik anlayışının bir yansımasıdır.
Türkiye’nin yeni sığınak politikası, yalnızca güvenlik eksenli bir girişim değil; aynı zamanda........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein