menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yarım asırlık mücadelenin sonunda sivil ve milli bir dönüşüm

12 0
22.07.2025

Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan bu yana türlü güvenlik tehditleriyle karşı karşıya kalmış, özellikle de 1984 yılında Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla alenileşen PKK terörü, ülkenin hem iç barışını hem de sınır güvenliğini derinden sarsan en uzun soluklu tehdide dönüşmüştür. Yaklaşık yarım asır süren bu kanlı süreç, sadece can kayıplarına değil; sosyal yarılmalara, ekonomik kaynakların heba edilmesine ve ulusal birlik duygusunun yıpranmasına da neden olmuştur. Devlet, bu dönemde kimi zaman sert askerî yöntemlerle, kimi zaman da siyasal ve toplumsal rehabilitasyon politikalarıyla çözüm arayışına yönelmiştir. Ancak bu girişimlerin çoğu, dış müdahaleler, örgütün manipülasyonu veya siyasi irade zafiyetleri sebebiyle kalıcı neticeler doğuramamıştır.

Bugün ise, Türkiye yeni bir eşiğin eşiğindedir. 11 Temmuz tarihinde, terör örgütü PKK’nın silahlarını yakmasıyla başlayan yeni süreç, sadece bir çatışmasızlık dönemi değil; devletin kendi iradesiyle, kendi istihbarat kapasitesiyle ve kendi stratejik derinliğiyle terörü tasfiye edişinin de simgesidir. Bu gelişme, Cumhuriyet tarihinin terörle mücadele bağlamında ulaştığı en ileri safhayı işaret etmektedir. Zira artık mesele, sadece bir örgütün silah bırakması değil; terörün ideolojik, lojistik ve psikolojik altyapısının tümüyle tasfiyesi sürecine dönüşmektedir.

PKK’nın Silah Yakma Eylemi: Semboller ve Gerçeklik

11 Temmuz 2025 günü, Irak’ın Süleymaniye kırsalında düzenlenen ve uluslararası gözlemcilerin de sınırlı katılımıyla gerçekleştirilen bir tören, Türkiye’nin terörle mücadelesinde yeni bir sayfa açtı. PKK’ya bağlı 30 kişilik bir grup silahlarını büyük bir kazan içinde yakarak örgütün silahlı mücadeleyi sona erdirdiğini duyurdu. Bu eylem, yalnızca taktiksel bir teslimiyet olarak değil, ideolojik bir çözülmenin ve çatışmasızlık temelinde yeni bir dönemin habercisi olarak değerlendirildi. Tören sırasında yakılan silahların görüntüleri, kamuoyunun geniş kesimlerine ulaştı ve Türkiye’de neredeyse yarım asırdır süren bir travmanın hafiflemeye başladığına dair kolektif bir umut doğurdu.

Bu tür sembolik eylemlerin, siyasal şiddet süreçlerinde önemli bir yeri vardır. 20. yüzyılda çeşitli silahlı grupların silah bırakma süreçlerinde benzer ritüeller gerçekleştirilmiştir. Ancak burada dikkat çekici olan, Türkiye’nin bu süreci bir “pazarlık” ya da “uluslararası arabuluculuk” ekseninden çıkartarak kendi inisiyatifiyle başlatmış olmasıdır. PKK'nın silah yakma kararı, herhangi bir dış baskı ya da üçüncü taraf güvencesiyle değil, doğrudan Türk devletinin uzun vadeli stratejilerle yürüttüğü sistematik kuşatma ve caydırıcılığın bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Bu eylemin toplum üzerindeki etkisi ise iki düzlemde okunabilir. İlki, terörün neden olduğu travmaların hafızalardaki yerini kaybetmeye başlamasıyla oluşan psikolojik rahatlamadır. İkincisi ise, devletin otoritesinin ve caydırıcılığının halk nezdinde yeniden güçlü bir şekilde hissedilmesidir. Zira bu silahların bir masa başında değil, dağın zirvesinde, açık bir şekilde imha edilmesi; hem kamuoyuna hem uluslararası izleyicilere verilen açık ve doğrudan bir mesajdır: Türkiye, terörü mağlup etmiştir.

Ancak semboller yeterli değildir. Gerçekliğin kendisi, bu sembollerin kalıcılığını tayin eder. Silahların yakılmasının ardından sürecin samimiyeti, istikrarı ve sürdürülebilirliği büyük........

© Haber7