Haremi-i İbrahim Camii'nin el değiştirmesi ve Müslüman dünyanın sessizliği
Mağara-i İbrahim yahut Harem-i İbrahim Camii, bugünkü Batı Şeria’nın El-Halil şehrinde yer alan, tarih boyunca yalnızca ibadet değil, aynı zamanda egemenlik mücadelesinin de merkezinde duran bir yapıdır. İnançlar üstü sembol gücü, Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yakup ve eşlerinin kabirlerini barındırmasından kaynaklanır. Hz. Ömer’in fetih sonrası gösterdiği adaletle Müslümanların himayesine giren bu mekân, asırlar boyunca farklı yönetimlerin kontrolünde bile kutsiyetini korumuş; Emevîler, Abbasîler, Memlûklar ve Osmanlılar döneminde cami kimliği muhafaza edilmiştir.
Ancak 1967 yılında İsrail’in Batı Şeria’yı işgal etmesiyle bu tarihsel süreklilik kırıldı. Harem-i İbrahim Camii artık sadece bir ibadet alanı değil, işgalin ideolojik ve fiziki yayılmasının simgelerinden biri hâline geldi. İsrail yönetimi, kısa süre içerisinde cami çevresini militarize etti; Müslümanların girişini kısıtladı, çeşitli bahanelerle ibadet haklarını ihlal etti. Fakat asıl kırılma, 25 Şubat 1994 tarihinde, radikal Yahudi yerleşimci Baruch Goldstein’in sabah namazı sırasında 29 Müslüman’ı katletmesiyle yaşandı. Bu vahşetin ardından, İsrail’in verdiği “güvenlik” tepkisi, camiyi Müslümanlar ve Yahudiler arasında fiilen ikiye bölmek oldu. Müslümanlara 7’lik, Yahudilere ise c’lük alan tahsis edildi. Böylece bir katliam, failin inancına ödül olarak döndü; kurbanların inancına ise sınırlama, kuşatma ve suskunluk dayatıldı.
Harem-i İbrahim’in tarihi, aynı zamanda ümmetin vicdan tarihidir. Bu cami sadece bir yapı değil; izzetin, adaletin, mücadelenin ve kimlik bilincinin mekânsal formudur. Bugün bu mirasın sessizlik içinde el değiştirmesi, sadece bir tarihî yapının değil, bir izzetin gasbıdır. Ve ne yazık ki, bu gidişata karşı en gür çıkması gereken İslam dünyası, tarihsel sorumluluğunu unutmuş görünmektedir.
GÜNCEL DURUM
İsrail makamları, uzun süredir sinsice uyguladıkları fiilî müdahaleleri kurumsal bir forma dönüştürerek Harem-i İbrahim’in idaresini, Filistin Vakıflar Bakanlığı’ndan alıp yerleşimcilerin bağlı olduğu dini konseye devretme planını resmen başlattı. Bu hamle, sadece dini bir mekânın yönetimini değil, aynı zamanda Müslümanların en temel haklarından olan ibadet özgürlüğünü, kutsalına sahip çıkma hakkını ve kültürel varlığını hedef alan........
© Haber7
