menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Türk Damgası

14 0
24.07.2025

Geçen hafta bir akşam vakti sıcaklardan bunalırken evimizdeki kütüphanenin özel bölmesinde yer alan siyah ciltli "Büyük Romanlar" isimli kitabı incelemeye başladım. Kitap 1961 yılında neşredilmiş ve Azize Erten Bergin tarafından hazırlanıp çevirisi yapılmış. İçerisinde 75 büyük romanın özetinin yer aldığı kitapta roman yazarlarının biyografileri de vardı. Müsaadenizle bazı yazarların biyografilerini bir belgesel anlatımıyla sizlerle paylaşmak istiyorum.

Radikal bir ailesi vardı. Mağrur ve sabırsız kimselerdi. Bir ara başka bir ülkeye göç ettiler. Babası bir yoksul hastanesinde doktordu. Evleri hastanenin bitişiğindeydi. Babaları oğullarının hastane ile temasını yasaklamıştı. Bu yüzden içine kapanık bir çocuk olarak büyüdü. Biricik arkadaşı; kurduğu hayaller ve gözleri açıkken gördüğü rüyalardı. 16 yaşına geldiğinde babası onu mühendis okuluna gönderdi. Sınıf arkadaşları yaşamayı ve eğlenmeyi biliyordu ama o bunlardan habersizdi. Bir zaman sonra babasının bir cinayete kurban gittiğini öğrendi. Bir daha babasının adını ağzına almadı. Artık kurduğu hayalleri yazmaya başlamıştı. Yarım yaratılmış insanların hikâyesini anlattığı bir roman yazdı. Ülkenin aydınlarının arasına katıldı. Aydınlar hükümeti devirip özgür insanlar için demokratik bir sistem kurmayı düşünüyorlardı. Siyasi toplantılara katılınca tutuklandı. Hapisten çıktıktan sonra durmadan çalıştı. En ünlü romanını ölüm döşeğindeki karısının başucunda beklerken yazdı. Çocukluğundan beri rüyalarını dolduran yoksul ve garip insanların romanlarını yazıyordu. Sayısız eser kaleme aldı ve 60 yaşında vefat etti. Kim mi? Rus Yazar Fyodor Mihayloviç Dostoyevski... ( 1821 - 1881 )

Yüksek statüye sahip bir babanın evladıydı. Bir çiftlikte dünyaya geldi. Okulda iyi bir öğrenci değildi. Onu üzen bir başka dert ise yapısının biçimsizliği ve yüzünün çirkinliğiydi. Çocukluğunu anlatırken "Herkesin beni tanımasını ve sevmesini öyle isterdim ki" derdi. Bir filozofun fikirlerinden ve eserlerinden çok etkilendi. Üniversitede okurken göğsünde taşıdığı madalyonun içinde etkilendiği filozofun resmi bulunuyordu. Etkilendiği filozofun fikirleriyle kafasında yeni ufuklar açılıyor, insanları ve hayatı yakından tanımaya, insanların yararına çalışmaya can atıyordu. Ülkesinde savaş çıkınca üniversiteyi bırakıp orduya katıldı. Daha sonra ordudan ayrıldı. Bir dönem ülkesindeki edebiyat çevrelerinde yaşadı ve genç sanatçılar arasında tanındı. 29 yaşından 32 yaşına kadar Avrupa ülkelerini dolaştı. Orada yeni fikir cereyanlarını öğrendi. Serbest eğitim usulünü benimsedi. Memleketine döndüğünde bu usulü benimseyen bir okul açtı.

Dünyaca........

© Haber Vakti