Rotamız sapınca
Hani derler ya, ”Şairleri sessiz kalan bir millet, annesini kaybetmiş öksüz çocuk gibidir.” Poetika ile Politika arasında ilginç bir bağ vardır. Şairlerin dilinden, dünden bugüne hal-i pür melalimize bakalım mı? Sezai Karakoç “Sütun” şiirinde der ki: “Müslümanlar ki eskiden göklerin oğullarıydı / Şimdi yerin yılanlarıyla dost oldular”. Karakoç “Gün Doğmadan” şiirinde ise kitabındaki bazı şiirlerde şu tür ifadeler vardır: “Ben ki diriliş dedim / Hâlâ ölüyüm”.. “Ben ki İslam dedim / Hâlâ putlarım var içimde” der! Kendini kınayan nefse selam olsun!
“Gideceği limanı bilmeyen bir kaptana hiçbir rüzgar fayda sağlamaz”. Sanırım biz pusulamızı kaybettik ve rotamızı şaşırdık. Hani şu “sırat-ı müstakim” konusundan söz ediyorum!
Bizde “Şikayetname”ler meşhurdur, Hiciv de.. Hesab soran “Molla kasım”lar vardır tarihin belli dönemlerinde. Mesela Fuzuli, Kanuni’ye gönderdiği, Bağdat’ta vakıflarda dönen rüşveti eleştirmek için “Selam verdim rüşvet değildur deyu almadılar” beyti ile ünlenen şikayetnamesini, Kanunu döneminde 1536 gibi yazmış.
Mehmet Emin Yurdakul 1914’de “Bırak Beni Haykırayım” diye bir şiir yazar ve der ki, “Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et; / Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet, / Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir”.
“Hisli yürek” Akif “Vaktimiz yok ağlamaya” şiirinde, o “haykıran şair” rolüne bürünür ve der ki: “Ey dipdiri meyyit, iki el bir baş içindir; / Davransana, eller de senin, baş da senindir! / His yok, hareket yok, acı yok. Leş mi kesildin? / Hayret veriyorsun bana, sen böyle değildin! /
Vaktimiz yok ağlamaya, kalk çalışalım! / Yüzlerce milyon kardeşimiz aç, açık, hasta; / Onların imdadına koşmak farz-ı aynıdır başta!
Osman yüksel, her zaman olduğu gibi isyandadır: “Ne ahbaplık hissi var ne hak ve hukuk tanır / Ne kimseden sıkılır ne Allah’tan utanır / İsraf günahtır dersen katılır güle güle
Binlerce lira verir birkaç metrelik tüle / Saçlar kuaför ister, pamuk eller manikür / Vücuda masaj lazım ayaklara pedikür.
Abdurrahim Karakoç ne diyordu “Vasiyet” şiirinde: “Ölürsen de hak yedirme, hak yeme; / Aka kara, karaya da ak deme. / Adaletten ayrılırsa mahkeme, / Bir hakime bir de kanuna tükür.” (…) “Millet parasından verdirme parsa; / Edirne'den Van'a, Muğla'dan Kars'a / Nerede sahte bir kahraman varsa / Bir resmine bir de şanına tükür”.
Müfid Yüksel şair değil ama o da nesir olarak aynı duyguları paylaşıyor. Siyaset erbabının “pragmatizmle Dini/Akideyi tekeline alarak / rehin alarak, adeta siyasi tüketim malzemesi getirip sorumsuzlukla son 10-15 yılda Kemalist ideoloji karşısında İslâm'a, Yüce Dinimize büyük bir hezimet yaşattığından” söz ediyor. Artık Yeşil Kemalistler, Yeşil Feministler her yerdeler. Anlaşılan biz başörtüsü ile uğraşırken kafanın içi ile yeteri kadar ilgilenememişiz.. “80'li, 90'lı yıllarda Dindar / İslâmi kesimde yeşeren/yükselen entelektüel tüm........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein