Bir Üzeyir dokunuşu!
Kuantik mantık, matematik, akıl yerine, aslında Nöronik bir mantıktan, matematikten, akıldan söz etmek daha doğru olur bence. Kuantum mekaniği veya kuantum fiziği, atom altı parçacıkları inceleyen bir temel fizik dalıdır. Nicem mekaniği veya dalga mekaniği adlarıyla da anılır.
Fizikte kuantum, bir etkileşime dahil olan herhangi bir fiziksel varlığın minimum miktarıdır. Kuantum, büyüklüğü temsil ettiği radyasyonun frekansıyla orantılı ayrık bir enerji miktarıdır. Bir özelliğin "kuantize edilebileceği" şeklindeki temel düşünceye "kuantizasyon hipotezi" denir.
İnsan “Zübde-i kainat”tır. “Özün özü”dür o. Ayet der ki “Doğrusu Allah, güçlüdür; hikmet sahibidir. Yeryüzündeki bütün ağaçlar (birer) kalem, denizler de (mürekkep olsa), sonra (bunlara) yedi (kat daha) deniz (mürekkep olarak) eklense (bunlar yazmakla tükenir ama) Allah'ın (ilmini, kudretini, nimetlerini, merhametini, yazgılarını ifade eden, tek kelimelik ‘Kün’ emri ile oluşan) kelimeleri (yazmakla) tükenmez”.(Lokman 27). İnsan Ekmel-i mahlukat, eşrefi-i mahlukat olarak kainatın özü/özeti olunca onu tam olarak anlamak da mümkün olmayacaktır. Tek başına akıl, can, nefs’i bile anlamak çok kolay değilken Ruhu tam olarak anlamak da asla mümkün olmayacaktır.
Biz henüz zamanı ve mekanı bile anlamış değiliz. Ve Allah (cc) zaman ve mekandan münezzehtir! O “zaman içinde zaman yaratandır”
Vahiy, yaratanın yaratılana vahyetti yaşama biçimidir. Biz hem bunu doğru anlamış değiliz, hem doğru anlatmıyoruz sanırım ve hem de yaşayışımızla onlara güzel örnek olmuyoruz. Öte yandan peygamberler doğru anladı, doğru anlattı, doğru yaşadı da ne oldu. Sonuç ortada: İNSANLAR HÜSRANDADIR. Kurtuluşa erenler istisnadır. İnsanoğlu kendi heva ve hevesine göre, her şeyi İLAHİ RIZA'ya göre değil, kendine göre dönüştürme çabası içindedir. Hatta FANİ olduğu halde, EZEL’i ve EBEDİ olanın yalnız ALLAH (cc) olduğunu bile bile, EZEL ve BEKA davası gütmektedir.
“Kuantik Düşünce boyutunda uzay, zaman ve bilim” konuşuluyor da, mesela İsra olayı, yani zaman ve mekan ötesi bir yolculuktan yola çıkarak bu konuda bir yorum getiren var mı? Bizim İlahiyatçılar diğer akademisyenler Dinle hayatı birbirine karıştırmıyorlar. Sanki bunlar ayrı alanlarmış gibi bakıyorlar. Pozitivizm de birilerine göre sanki bir din. BİLİM onlara göre adeta MUHKEM NAS hükmünde. Bilim yanılsanamaz ve bilime karşı çıkılamaz gibi bir anlayış var birilerinde.
Hz. Süleyman’ın Belkıs’ın tahtını getirmesi olayı var mesela. Bir İfrit ben yaparım dedi ama, İlim sahibi bir zat o anda o işi hallediverdi. Hüdhüd ve Karıncalarla konuşmasından çıkartacağımız bir çok anlam ve ders olsa gerek. Mesela, cihada gidiyorum diye, karıncaların üzerine basıp geçemezsiniz? Süleyman mabedini Cinlere ve bukağılı Şeytanlar’a yaptırmadı mı Hz. Süleyman? Bunu dini açıdan incelerken, yaşadığımız zaman içinde sorgulayan var mı? Hz. Süleyman Cinler’le de hayvanlarla da konuşuyordu. Vatikan Üniversitesinde Cin ve Şeytan konusu ayrı bir........
© Haber Vakti
