Üreten Ülkem, Tüketen Hatta Tükenen Ülke Olmasın
Bugünkü yazımda tüketici toplum olmanın kaybettirdiklerine değineceğim. Biraz geçmişi hatırlayalım. Daha birkaç on yıl önce köylerimizde hayat bambaşkaydı.
Her evin önünde kümeste tavuklar gezerdi, sabah horozun sesiyle uyanılırdı. Ahırlardan gelen inek sesleri, köyün günlük ritminin bir parçasıydı.
Yoğurdu, tereyağını, peynirini herkes kendi yapar; şehirden alınan ürün neredeyse yok denecek kadar azdı. Kış için tarhana yoğrulur, kurutulur, pekmez kaynatılır, bulgur çekilir, salça yapılırdı.
Sofranın bereketi alın teriyle yoğrulurdu.
Pekmezimizi, reçelimizi kendimiz yapıyoruz hala, aslında annem yapıyor.
Şimdi dönüp bugüne bakınca manzara biraz iç acıtıcı. Ne yazık ki tüketim toplumu olmanın girdabına kapıldık.
Köyde bile marketten yoğurt alır alıyorlar. İlçede her gittiğimde markete uğrayıp sorarım;
“Köy yoğurdu var mı?” diye. Maalesef market sahibi çok zor bulamazsınız, evleri gelmeniz lazım diyor.
Hazır çorbalara, paketlenmiş gıdalara öyle bir alıştık ki, evde tarhana yapan birini gördüğümüzde neredeyse şaşırır hale geldik. Çocuklarımız tavuk görmeden büyüyor; yumurtanın aslında market rafında değil, kümeste bulunduğunu bilmeyen bir nesil yetişiyor maalesef.
Oysa bu toprakların bereketi, dünyada eşi benzeri olmayan bir zenginlik sunuyor.
Dört mevsimi yaşayan, farklı iklim bölgeleriyle her ürünü yetiştirmeye uygun olan Türkiye, aslında tam bir üretim cenneti.
Biraz irade, biraz sabır ve biraz da geleneklerimize bağlılıkla, yeniden kendi kendine yeten bir ülke haline gelebiliriz.
Eskiden bir köyde kimse aç........
© Günışığı Gazetesi
