BİR ASILSIZ İHBARIN HİKAYESİ
Aynı ses, aynı tarif, aynı adres, aynı aldatılış ve yeniden istasyona geri dönüşün bu kadar sinir bozucu olacağını da bilemezdi.
Nerdeyse her nöbette aynısı yaşanıyordu. “Ya bu sefer gerçekse” diye aynı adrese mecburen çıkıyorlardı. Metropolün Avrupa yakasının tüm ambulans ekipleri de bu inatçı asılsız ihbarcıdan yakınıyordu.
Çıkan tüm ekipler adresi ezberlemişti. Onlar da önce meydan camisini, sonra ilk sokağı, sonra ilk çıkmazı ve sonra son apartmanın son katına ulaşıyorlardı. Ve elleri boş dönüyorlardı.
Sonra yine aynı ince ses “Annem banyoda düştü, babam kriz geçiriyor, kardeşim kan kusuyor…” gibi acil durumları, akıcı bir dille sakince bir bir sayıyor ve ambulans talep ediyordu.
Ve her defasında acil ekipler adrese ivedilikle ulaşıyordu.
Ve de her defasında tutanakla ‘asılsız ihbar’ diye geceye not düşüyorlardı.
“Acil ambulans meşgul ediliyor. Ambulansın başka bir acil vakaya erişimi engelleniyor. Kamu hizmeti aksıyor… Asılsız ihbarlara çözüm bulunmalı” gibi savcılarla ve hakimlerce ciddiye alınmayan ifadeler tutanaklarda sıklıkla okunuyordu.
Anlaşılıyordu ki yasalarda ambulansı telefonla meşgul etmenin cezası yoktu.
Yine adreste sağlık çalışanına şiddet uygulayan vatandaşa da ceza yoktu.
Trafikte acil durumlar için kullanılacak emniyet şeridinde, ambulansı engelleyen nüfuzlu, göbekli, korumalı,lüks araç sürücülerine de ceza yoktu.
Ama yoğun nöbetlerde, dinlenmeden, aç, susuz yirmi dört saat çalışmaya itiraz edene ceza vardı. Bunu birkaç defa yapana özel C istasyonu, yani........
© Güneydoğu Ekspres
