Yüzü Genç, Ruhu Yaşlı Toplum…
Geçen yazımda da değinmiştim. Bazen insan ne yazacağını bilemiyor, neyi yazacağını şaşırıyor, ya da başkaları nasılsa yazıyor deyip vazgeçiyor. Ancak sizi zorlayan, yaz dedirten o kadar çok önemli ve güncel konu var ki dayanamayıp kendi iç dünyanızda yankılanan “şunu yaz!” komutuna uyuyorsunuz. Yani demem o ki bir süre daha katlanacaksınız iç karartan yazıları okumaya. Ya da bir süre daha sanat, kültür, edebiyat, şiir, müzik, gezi izlenimleri gibi insanı ferahlatan konuları okumamaya! Neden derseniz? Mecburen ve çaresiz…
Mutlak Bultan’la yatıp kalktığımız bugünlerde, devasa hırsların neden olduğu davalar mı dersiniz? Annelerin göz bebeği olan, tutunacak dalı olan, yiğidi, aslanı, paşası olan erkeklerin; kadınlara toplumda biçtiği yeri, daha doğrusu yersizliği, değersizliği, yok sayılmasının yarattığı “vururum, kırarım, öldürürüm, yok ederim, yaşatmam!” vb. gibi yeni versiyonlara mı şaşıp kalırsınız? Kadının hor görülmesi daha çocuk yaşlarında başlayan, iş hayatında devam eden, erkekten az ücret almakla süren yaşam gerçeğinden veya ayrıştırmanın göstergelerinden mi girersiniz? Kız çocuklarına ilkokulda iğne tutup düğme dikmeyi, fidan ekip, ağaç sevmeyi, İstiklal Marşını okutup, başta Büyük Atatürk olmak üzere tarihimizi ve değerlerimizi tanımayı öğreten eli öpülesi Cumhuriyet öğretmenlerinden keşke daha çok şey öğrenebilseydik diye iç mi geçirirsiniz?
Yine geçim derdine düşen öğretmenler, yarınlarından kaygı duyan öğrenciler, yüzleri de ruhları da düşünmekten çöken gençler, gülmeyi unutan, hayata küsen, işsiz olduğu için evine de içine de kapanan milyonları mı dert edinirsiniz?
Sosyal medyada yankı bulan ihtiyaçtan karaciğer ve böbrek satışlarının çok artmasının insanda yarattığı duygusal çöküntüye mi üzülürsünüz?
Toplumsal konularda müsaade yerine müsadereyi........
© Gerçek Gündem
