Köy Enstitüleri Derken…
Bugün eğitim dünyamız açısından çok önemli bir konu ve tarih olan 17 Nisan 1940’ta kurulup, 1954’te kapatılan Köy Enstitüleri’nin destansı geçmişinden söz etme günü. 17 Nisan 1940- 17 Nisan 2025! Aradan 85 yıl geçmiş. Baştan ve peşinen söylemeliyim ki! Bu derya deniz konuyu bir köşe yazısının sınırlarına sığdırma becerisi gösterecek kadar yetenekli biri değilim. Sabrınızı zorlamak pahasına konunun ulusal, evrensel, siyasal, tarihsel, bilimsel ve duygusal boyutlarını ana başlıklarıyla, nokta atışlar yaparak, örneklerle, anılarla açmaya ve anlatmaya çalışacağım, sabrınıza teşekkür ederek…
Müzakere masasında diplomat! Cephede kahraman! Mecliste lider! Savaşta başkomutan! At üstünde süvari! Salonda centilmen! Tangoda usta! Zeybekte rakipsiz! Kürsüde başöğretmen olan ve “Benim manevi mirasım akıl ve ilmin rehberliğidir” diyen Büyük Atatürk’ün ulaşılmaz öngörüsüyle hayata geçen, kız ve erkek öğrencilere bir arada özgür ve eşit koşullarda eğitim veren, kültür derslerinin yanında sanatsal etkinlikleri de çok önemseyen, sadece ideal öğretmeni değil, ideal insanı da hedefleyen, azgelişmiş ülkelere, 3. dünyaya, Mustafa Kemal’in deyimiyle “mazlum milletlere!” örnek model olarak sunulan, evrensel ve çağdaş eğitimin esas alındığı Köy Enstitüleri'nin neleri başardığına geçmeden önce ülkemizin o günkü yapısına ve koşullarına göz atalım…
Nüfusun büyük bölümünün köylerde yaşadığını, okur yazarlık oranının çok düşük olduğunu, pek çok köyde okul ve öğretmenin bulunmadığını, yetişmiş insan gücünün cepheden cepheye koştururken savaş meydanlarında şehit düştüğünü unutmadan bu tabloyu sık sık anımsamak ve bu resme iyi bakmak gerekir…
Yine ulusun eğitim tarihine adını bir onur nişanı gibi kazıyan ve bu kurumların fikir babası olan Hasan Ali Yücel’in 17 Nisan 1940 yılında Meclise seslenirken; “Beyler! Bu kanunla bizim yaptığımız şey bir kopya değildir. Bunu memleketimizin toplumsal gerçeğine ve gereğine uyarak yapmış bulunuyoruz. Bu bizimdir. Kimseden almadık, başkaları bizden alsın” şeklindeki sözlerine özelikle MEB’in iyi bakması ve bu sözden ders çıkarması gerekir…
Ülkenin ekonomik ve toplumsal hayatı birlikte düşünülerek yapılan, köyün ve köylünün kalkınmasını ötelemeyen- önceleyen, mezunlarına; “öğrencilerinizin dışında köylüye de okuma, yazma, yurttaşlık bilgisi öğretecek, sonra da salgın hastalıklarla mücadeleyi anlatacaksınız!” denilen bu köklü adımları ezber etmek gerekir…
Köy Enstitüleri demek; genç ve yorgun cumhuriyetin idealist kadrolarının kısıtlı imkânlarıyla başlattıkları eğitim hamlelerinin başını çeken ideal öğretmen demektir, çiftçi ve köylüyü işini içine katarak ideal ve eğitimli insanı yetiştiren o ruhu kavramak demektir…
Enstitülerin kurucusu ve kuramcısı İsmail Hakkı........
© Gerçek Gündem
