menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Oyunculuk bir meslek, bir yaşam biçimi değil!”

17 0
10.08.2025

Onun gibi gözleri ışıl ışıl parlayan az kişiye rastladım. Gözlerindeki o ışıltı, sanki yüzüne ve kalbine de yansımış; oysa kendisini çok iyi tanımıyorum bile. İlk tanışmamız, o zamanlar çalıştığım televizyon kanalında yaptığım kültür-sanat programı vesilesiyle gerçekleşti. ‘İçeridekiler’ filmi üzerine yaptığımız röportaj, benim için dolu dolu geçen, tadına doyamadığım bir sohbet olmuştu. Sonrasında çeşitli etkinliklerde karşılaştık; aralıklı olsa da, onu her gördüğümde içimde hep iyi hisler uyanıyor. Gizem Erman Soysaldı, ana akım dizilerde pek görünmeyen, gizli kalmış iyi oyunculardan biri. Onu ana akım medyadaki projelerde de görmeyi açıkçası çok istiyorum. Birikimi, duruşu, farklı aurası ve oyunculuğuyla projelere kalite katacağına inanıyorum. Çünkü tiyatroya çok erken yaşta başlayan, çocuk yaşta profesyonel oyunculuğa adım atan Gizem; kariyerinin her aşamasında hem öğrenmiş, hem üretmiş bir isim. Onun için oyunculuk sadece bir sahne tutkusu değil; aynı zamanda derin bir düşünsel birikim ve disiplin gerektiren bir meslek. Gizem’i daha yakından tanımak istedim ve merak ettiklerimi kendisine sordum. Herkese iyi pazarlar dileriz!

Tiyatro ile tanışman çok küçük yaşlarında oluyor. Hep tiyatrocu olmak hayali var mıydı?
Evet, sanırım hep vardı. Hep oyun kuran, sahneyi kurgulayan, dans eden, oynayan bir çocuktum. Hayalden öte, zaten hep performansın içindeymişim. 13 yaşında da bir sanat merkezinde oyunculuk eğitimine başladım. Beni aynı yıl kumpanyalarına dâhil ettiler ve 14 yaşında profesyonel olarak oyunculuk yapmaya başlamış oldum.

“Beni şu anki ben yapan Mülkiye’dir”

Anne ve babanın siyasi bir geçmişi olduğu için mi siyasal okumaya karar verdin? Siyasal Bilgiler okumak sana ne kazandırdı?
Tam tersi, o kuşak çoğunlukla çocuklarını bilinçli ve zorunlu olarak apolitik yetiştirdi. Dolayısıyla onların doğrudan yönlendirmesi olmadı ama tabii o kuşağın hikâyelerini dinleyerek büyüdük. Benim özellikle tarihe, sosyolojiye, psikolojiye merakım vardı. Üniversite sınavında da ilk üç tercihim Ankara Siyasal, ODTÜ Psikoloji ve Sosyoloji idi. Bu arada şimdi bakınca üçü de şimdiki mesleğim için aşırı doğru disiplinler. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünü kazandım. Tabii Mülkiye bambaşka bir ekol; bir düşünme biçimi, dünyayı, olayları, karşına çıkartılan haberleri sorgulama, analiz etme, gerçeği kazıyarak bulabilme yetisi… Beni şu anki ben yapan Mülkiye’dir.

Neden tiyatro okumadın?
Okudum. Üniversiteden mezun olduktan sonra İstanbul’a taşındım. Şahika Tekand Studio Oyuncuları’nda 3 yıl oyunculuk okudum.

İzmir-Ankara-İstanbul… Yaşamını şekillendiren şehirler. Bu üç şehri tanımla desem, sana neler kattı ve bu şehirler sana neler kattı?
18 yıl İzmir'de, 4 yıl Ankara’da yaşadım ve son 18 yıldır da İstanbul’dayım. Hepsinin bambaşka temsilleri var bende. İzmir tabii çocukluk, ilk gençlik; Ankara, aydınlanma, bilinçlenme ve büyüme yılları. İstanbul da artık yetişkinlik, kariyer...

“İstanbul hem çok güzel hem de bolca mücadele demek”

Seni en çok zorlayan şehir İstanbul mu oldu? İstanbul’a gelirken çok hayal kurdun mu ve bu hayallerin ne kadarı gerçekleşti?
İstanbul hem çok güzel hem de bolca mücadele demek benim için. Buraya gelirken ne hayaller kuruyordum, inan hatırlamıyorum. Ama zaten ben, her ne kadar çok mantıklı, pratik, çözüm odaklı ve gerçekçi bir insan olsam da, çok hayal kurarım ve hayallerim de gerçek olur zamanla... Bir yandan da çabuk unuturum. Yani tam emin değilim; hangisi hayallerimin gerçeğe dönüşmüş hali, hangisi öylesine oldu...

“Oyunculuk böyle bohem yaşanılması gereken bir meslek değil, son derece teknik ve disiplin gerektiren bir meslek”

Gizem, oyunculuk dediğimiz bir camia ve içinde türlü ayak oyunları var gibi geliyor. Hatta tekelleşme tartışılan bir konu. Ama sen kendi halinde, o büyülü dünyanın dışında normal hayat yaşıyorsun. Bu noktada popüler kültürün parçası olmamak sana ne kaybettiriyor, ne kazandırıyor?
Öncelikle bence insanın olduğu her yerde, dolayısıyla her sektörde insana özgü kötülükler var. Bizim sektör özelinde bir durum yok, bunun altını çizelim. Tekelleşmeye gelince; şimdi bu sadece bizim sektörün sorunu değil. Amerika’da yıllarca uğraşmış bu konuyla, büyük emsal davalar kazanılmış. Büyük ajansların, sadece kendi oyuncularına iş yaratmak için küçük isimleri dışlaması yıllardır eleştiriliyor. Bazı yapımcılar, belirli ajanların oyuncularından........

© Gazete Pencere