menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gündem, Anlam ve Totalitarizm

15 0
sunday

Yıllardır şikâyet ettiğimiz bir şey var: Gündem sürekli değişiyor, ne olup bittiğini anlayamıyoruz. Hatta şikâyet ettiğimiz bu temel problem üzerine bile hakkıyla bir sorgulama yapamıyoruz.

Gündemi değiştirmek hatta manipüle etmek, iktidarların gerçekleri görünmez kılmak için tarih boyunca uyguladıkları bir yöntem. Ama bizler, tarih okumayı bilmediğimiz için, tarihi sadece neyin ne zaman olduğunu söyleyen bir hikâye anlatımı olduğunu sandığımız için aynı şeyler defalarca başımıza gelir. Ancak yapmamız gereken esas sorgulamayı yapmadığımız için buradan çıkarttığımız tek bir sonuç olur: Tarih tekerrürden ibarettir.

E tabii… Tarihi hikâye gibi okursak, neden-sonuç ilişkilerini anlayamazsak, eleştirel düşünceyle olayları olgulara bağlama yeteneğimizi geliştiremezsek tarih boyunca başımıza gelen her olumsuzluk tekrar eder. Tarihin tekerrür etmesi, tarihin doğasından kaynaklanıyor zannederiz. Oysa sebep bizim tarihi anlayamıyor olmamız, en genel geçer tabiriyle tarihten ders çıkaramıyor olmamızdır.

NEDEN, NASIL, NE?

İşte bu üç temel soru, başımıza gelenleri sorgulamak için bize gerekli olan mükemmel araçlardır. Tarih dediğimiz disiplin, insanlığın tecrübelerini bir kenara not eder. Ama elbette bundan ibaret değildir. Tarihi bir disiplin, kimileri için bir bilim yapan, işte o notlara sorulan ‘neden, nasıl ve ne’ soruları değil midir?

O notlar bizi olaylardan haberdar eder. Bir olaydan haberdar olmak iyidir, ama onu anlamak ve anlam çıkartmak için yeterli değildir. Bir başka deyişle tarihte insanlığın başına gelmiş bir olay bugün bizim için bir veridir. Ona esas anlamı vermemizi sağlayan ise işte bu sorulardır.

Aslında bilimsel yöntemde bu soruların yeri biraz farklı olabilir. Yani bir fenomeni (görüneni) önce ‘ne’ sorusuyla tanımlamak, sonra ‘neden’ sorusuyla doğada nasıl hareket ettiğini keşfetmek ve en sonda da ‘nasıl’ sorusunu sorarak, bir mühendislik becerisiyle onu işimize yarar hâle getirmek.

Ama sosyal disiplinlerde bu soruların yeri gerektiğinde değişebilir. O fenomenin (tarih için bunun bir olay olduğunu söyleyebiliriz) ne olduğunu anlayabilmek için öncelikle o olaya ‘neden’ sorusunu yönelttiğimizde o olayın esas sonucuna ulaşabiliriz. Bir olaya sorduğumuz ‘neden’ sorusuna verdiğimiz cevaba tekrar ‘neden’ diye sorarsak ve bunu yeterince (artık ‘neden’ diye soramayacağımız yere kadar) tekrar edersek, olayın kök nedenine ulaşmış oluruz. Sonra da sırada ‘nasıl’ sorusu var. Yani insan eliyle gerçekleştiği aşikâr olan bu olayın neden olduğunu anladıktan sonra bunun hangi yöntemle gerçekleştiğini anladığımız aşama. İşte tüm bu düşünsel süreç sonrasında çoğu durumda ‘ne’ sorusunu sormamıza bile gerek olmaz. Çünkü bu çözümleme, başımıza gelen şeyin aslında ne olduğunu apaçık bir şekilde önümüze koyar.

Şimdi gelin, bugün şikâyet ettiğimiz ‘gündemin sürekli değişmesi ve bizim esas problemlerden uzaklaştırılmamız’ üzerine bu sorularla bir sorgulama yapalım ve bu yaşadığımızın aslında ne olduğuna dair bir anlam yolculuğuna çıkalım.

GERÇEĞİ BOĞMAK

Yazının en başında belirttiğimiz şikâyet yani aslında yaşadığımız sorun aslında ‘nasıl’ sorusunun........

© Gazete Pencere