Berlinale Perdesi Kapanırken
Dünya’nın top 3 film festivalinden (Big Three) biri olan Berlinale’nin 75.sini akredite bir basın mensubu olarak takip ettim. Kırmızı halı törenlerini seyrettim. Oyuncuların ve yönetmenlerin basın toplantılarına katıldım. Filmlerin basın gösterimlerini izledim. Ödül törenlerinde ve özel partilerde bulundum.
Kültleşmiş Run Lola Run’ın yönetmeni Tom Tykwer’ın yeni filmi Das Licht festivalin göz bebeğiydi. Festival kapsamında izlediğim 9 filmden ilki, Das Licht, bir taşla üç kuşu birden vuruyordu. Güncel Berlin kültürünü yansıtması, ebeveyn-çocuk arası güncel problemleri ele alması, göçmenlik meselesine dokunması. Hatta bir bonus da evliliğin kronik sorunlarını cesurca işleyebilmiş olmasıydı. Katıldığım ilk basın toplantısı da Das Licht ekibinindi. Yönetmen Tykwer aynı gün Tagesspiegel gazetesinin manşetindeydi. Not defteri taşıma adetim olmadığından Tykwer’ın yüzüne baktım ve notlarımı gazetenin kapağındaki Tykwer’ın yüzünün üstüne yazdım. Film sektöründe en önemli şeyin para olduğunu söyledi. Bu filmde büyük destekçisi, Alman televizyon kanalı ZDF olmuş.
Toplantıda Das Licht'teki aile babasını canlandıran aktör Lars Eidinger’in entelektüel derinliği dikkatimi çekti. Eidinger, yorumlarını Bertolt Brecht’ten yaptığı atıflarla süsledi. Aynı Eidinger, festival kapsamında Soho House Berlin’de düzenlenen yalnızca davetlilerin katıldığı özel bir partide DJ'lik yaptı. Eidinger’in parça seçimleri ve DJ’liği, oyunculuğu kadar iyi değildi. Bu kadarı doğal. Çünkü DJ’lik, Lars’ın mesleği değil. Lars’tan sonra gece 1’de kabine dünyaca ünlü Amerikalı DJ Carl Craig girdi. İlk çaldığı parça, Depeche Mode - Strange Love’ın güzel bir remixiydi. Carl Craig’i yazın yine Berlin’de, Else Klub’da izlemiştim. Orada çok daha sert bir set çalmıştı. Soho’daki seti daha downtempoydu. Bana daha çok hitap etti.
Festivalde dikkatimi çeken bir başka Alman yapımı, Was Marielle weiß idi. Film bizi orta sınıf bir Alman ailesinin yaşamına götürdü. Evli çiftin küçük kızı Marielle, birden doğaüstü güçler kazanıp, bulunmadığı ortamlarda yaşananları bile görebilmeye başladığında, gördüklerine inanamadı. İdealize ettiği annesi, işyerinde bir erkekle flört ediyordu. Babasının da iş yaşamındaki zayıf noktalarını görüyordu. Almanlar evlilik meselesine epey kafayı takmışlar. Bu müessesenin formunu değiştirme istekleri senaryolara yansımış. Filmde Marielle kendisini ele verince, annesi evlilikte monogamide ısrarcı olmanın geri kafalılık olduğunu söyleyiverdi.
Berlinale akşamlarından birinde Sale e Tabacchi’yi tercih ettim. Çünkü 1995 yılında açılan bu restoran, şehrin en gözde İtalyanlarından biri. Restoranın içi dünyanın sayılı mimarlarından Max Dudler tarafından dizayn edilmiş. Berlin’de Max Dudler’in tasarladığı minimalizm ve rasyonalizm anıtı Jacob Wilhelm Grimm kütüphanesini sıklıkla kullanıyorum. O nedenle aynı mimarın tasarladığı restoranda geceyi geçirmek beni heyecanlandırdı. Beyaz şarapta sotelenmiş, Norcia bölgesinden gelen prosciutto ve Roma usulü adaçayı ile tatlandırılan dana pirzola dikkat çekiciydi. Yemeğin iyi geçmesinde, Max Dudler’in karşılıklı iki duvardan birini siyaha diğerini........
© Gazete Pencere
