Londra’da iki müzenin hikâyesi
Tarihte geriye gidip o dönemi anlamaya çalışmanın iyi bir düşünce pratiği olduğu kanaatindeyim. Sadece belgelerle, resmi kayıtlarla değil, araştırdığımız dönemde insanlar nasıl yaşarmış, kadınlar neyle meşgul olurmuş, evlilikler, okullar, devletle ilişkiler nasılmış ya da çocuklar… Çocukların toplumdaki yeri… Yani bugün anladığımız manada bir çocukluk mu söz konusuymuş? Bunun gibi pek çok sorudan hareketle belgelerle, edebiyatla yeni bir tarih yazabiliriz. Tıpkı tarih disiplinine yeni bir yaklaşım getiren Fransız tarihçi Braudel’in gündelik hayatın pratiğini işlediği ya da Akdeniz’i anlattığı kitabı gibi. Ayrıca geriye gittikçe bugün yaşanan pek çok sorunun nedeninin geçmişte de olduğunu görmemek neredeyse imkânsız. Bu yazıda Braudel’in izinden gidip size Londra’yı anlatmayacağım. Ancak dönemin ruhunu anlayabilmemiz ve tarihe bu bakış açısıyla bakabilmemiz önemli. Edebiyat da tarihçilere bunun için her daim zengin bir alan sunuyor. Bundan hareketle sizi bugün 1830’lu yılların Londra’sına, henüz okuma yazmanın yaygın olmadığı 1837 yılına götüreceğim.
Doughty Caddesi'nde 48 numaradayız. İngiliz yazar Charles Dickens’ın evinin kapısının önünde. İçeriden kalabalık bir grubun sesleri yükseliyor. Oliver Twist’i soruyorlar Dickens’a. Hani yoksullar evinde doğan, aç biilaç büyüyen, minicik bedenine aldırmadan çalıştırılan, yöneticiler et sulu yemekler yerken her gün yulaf lapasına talim eden o minik çocuk. Yemekhanede sadece “Biraz daha” dediği için cezalandırılan, çocukların çocuk olarak kabul edilmediği, ağır işlerde çalıştırdığı bir dönemde toplumun dışına itilen ve sokakta bir hırsız çetesinin eline düşün minik Oliver. Hikâyesi her dönem dilden dile yayılan, filmi çekilen defalarca tiyatroya uyarlanan Oliver Twist. Aslında Dickens’ın sadece Oliver Twist eserini değil İki Şehrin Hikâyesi’ni okuyanların da fark edebileceği gibi yazar okurun zihninde adeta bir tiyatro sahnesi canlandırıyor.
Komedyen olan babasının Dickens’ın tiyatroya olan sevgisinde büyük payı olduğunu öğreniyoruz. Sesi ve mimikleriyle sürekli oynayan Dickens kendi yaptırdığı kürsü benzeri bir masada evinin salonunda okuma toplantıları düzenler. Aslında bu toplantılar sayesinde yazar kendi sahnesini yaratır. Okuma buluşmaları öyle bir hale gelir ki Dickens bu işten ciddi para kazanmaya başlar. Daha sonra yaşadığı Tavistock Meydanı’ndaki evinin bir odasını da tiyatroya dönüştürür. Dönemi yine aklımızda tutalım. Okuma yazmanın, ulaşımın, iletişimin yaygın olmadığı bir zaman. Charles Dickens’ın romanları nüshalar halinde gemilerle ABD’ye ulaşır. Halk büyük bir heyecanla Dickens’ın yazdıklarını okumak için sıraya girer. İngiltere’de ise Dickens’ın bugün müze olan ve 1837 ile 1839 yılları arasında yaşadığı evinde okuma kuyrukları oluşur. Erkek ağırlıklı bu gruplarda kadınların az sayıda da olsa bu toplantılara katıldığını anlıyoruz. Müzede yer alan bilgilerden özellikle Oliver Twist’le ilgili okuma toplantısında salonda ona yakın kadının olduğunu öğreniyoruz. Dickens sadece evinin salonunda okuma toplantıları düzenlemez. 1868 yılında Londra’nın çeşitli yerlerinde okuma turları yapar. Müzede yer alan bilgiye göre 87 okuma sonucunda o dönem 3000 pound kazanır bu da bugün 300.000 pounda eş bir........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon