menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Türkiye’de din ilk defa bu kadar yoğun tartışılıyor”

19 0
06.07.2025

Felsefeci Sadık Usta yeni yayımlanan ‘Gençlerle Felsefe Sohbetleri’ isimli kitabında filozof Althusser’den hareketle “Kendini felsefeci saymayan fakat filozofça düşünmek isteyenlere” yönelik bir kitap hazırladığını belirtiyor. Sadık Usta, ‘Şüphenin Tarihi’ kitabında olduğu gibi gençler için yazdığı kitabında da evrimsel süreçten insanın dik durmaya başlamasına, ateşin bulunuşundan dilin gelişimine, tarım devriminden kent devletlerine, mitolojinin doğuşundan bilimsel gelişime kadar olan süreci anlatıyor. Ardından felsefenin doğuşunu okuyoruz. Felsefenin ne olduğunu ve ne işe yaradığını sorgulamamızı sağlayan Usta ile bir araya geldik ve kitabıyla ilgili merak ettiklerimizi sorduk.

Düşüncenin esaret altında tutulduğu, hukukun yok sayıldığı bir ülkede felsefe bize ne sağlar?

Hukukun ayaklar altına alındığı, dinciliğin alabildiğine kışkırtıldığı ve devlet eliyle teşvik edildiği bir ülkede felsefe ne işe yarar? Tam da aslında böyle ülkeler için felsefe lazım çünkü konforun olduğu, sorunların göreceli olarak çözüldüğü toplumlarda insanlar felsefeye ihtiyaç duymuyor. Felsefe insanların yaşadıklarından keyif alarak hayatın anlamını bulmasıdır. Hayatınızın anlamının kaybolduğunu düşünüyorsanız o zaman mutluluğu da yakalayamazsınız. Çünkü rotasız bir gemi gibi sürüklenirsiniz ve bu, hiçbir koya ulaşamamak anlamına gelir. Halbuki her canlı varlığın bir hedefi, amacı olur ve o anlam doğrultusunda hayatına yön verir. Ülkemizde ciddi bir toplumsal, ekonomik, insani kriz var. İnsanların çoğunun depresif olduğunu, şiddet eğiliminin arttığını görüyoruz. Sokakta, toplu taşımada, evde kötü bir dil var, bağnazlık bunların üstüne biniyor. Şundan eminim: Türkiye’nin en az yarısı çoğunluğu kadınlar terapi alıyordur. Sadece ekonomik sorunlar değil bunlar. Ekonominin üzerine bir de hukuk sorunları giriyorsa artık devlet dediğiniz organizasyona güveniniz kalmadıysa, özgürlüklerinize, yaşam hakkınıza alışkanlıklarına müdahale ediliyorsa insanlar bunları sorguluyor. Türkiye’de din konusunun tartışıldığı en hararetli dönemden geçiyoruz.

Din konusunu ayrıca soracağım ama önce gençler için neden yazdığınızı öğrenmek istiyorum.

Uzun süredir felsefe kitapları üzerine araştırmalar yapıyorum ve yazıyorum, dersler veriyorum. Bana sıklıkla ailelerden çocuklarımızı felsefeye nasıl yönlendirebiliriz diye sorular geliyordu. Onlara çok sayıda öykü kitabı öneriyordum. Fakat felsefe kitapları konusunda sıkıntılar yaşadım.

Teorik kitaplar mıydı?

Didaktik kitaplardı. Damdan düşer gibi filozofların hayatını, öğretilerini anlatır ya da kavramlara girerseniz bu, 12-15 yaş grubunun ilgisini çekmez. Kitabımı yazmadan önce çevirisi yapılan Fransız ve Alman yazarların kaleme aldığı felsefe kitapları inceledim. Onları da beğenmedim. Madem ki öyle, ben yazayım istedim. ‘Şüphenin Tarihi’ kitabında da benzer bir dil tutturmuştum. O zaman liseli gençlere de sormuştum. Onlardan cesaret alıp yazdım.

Düşüncenin, şüphe etmenin nasıl başladığını evrimsel süreçle anlatıyorsunuz. Felsefeyi bu şekilde anlatmak düşünce dünyamızda felsefeyi nasıl algılamamızı sağlar?

Önce insan beyninin, zihnin nasıl çalıştığını anlatmam gerekir diye düşündüm. İlk defa bilgisayar kullanacak birine o bilgisayarın ne işe yaradığını anlatmanız lazım. Dolayısıyla ne işe yaradığını bildikten sonra da bu aletin nasıl kullanacağını öğretmelisiniz. Anlatırken de onun ihtiyaçlarından hareket etmeniz gerekir diye bir düşünce geliştirdim. Buradan hareketle insanın çekirdek aileden topluluklara doğru evrilmesi sürecinde beyninin ve zihninin geliştiğini anlatırsam felsefeye de neden bir dönem sonra ihtiyaç olduğunu anlatabilirim diye düşündüm. Onu anlatınca felsefe Yunanda mı Çin’de mi çıktı tartışmasını ortadan kaldırıyorsunuz.

Kavramlar üzerinden gidiyorsunuz. Bu evlilik, ahlak, cinsellik, pek çok şey olabilir. Bunlar üzerine düşünmek, tartışmak bir anlamda felsefe yapmak değil mi?

Kavramların anlamları gerçek anlamda kavranmalı, felsefe bunu yapmalı. Özgürlük diyorum ama özgürlüğün ne olduğunu bilmiyorsam ya da eşitlik diyorum ama yanımda çalışan insanı aşağılıyorsam, eşitlik kavramını demek ki oturtmamışsınız kafanızda. Özgürlük diyorsanız eşinizin kendi başına özgüvenli iş yapmasına müsaade etmiyorsanız o zaman eşitlik ve özgürlük kavramlarını anlamamışsınız demektir. Dayanışma diyorsunuz fakat arkadaşınızın önüne geçip ayağını kaydırmaya çalışıyorsanız.........

© Gazete Pencere