“Terörsüz Türkiye”de gözden kaçan bir başlık var
22 Ekim 2024’te MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından yakılan “Terörsüz Türkiye Ateşi”, 11 Temmuz Cuma günü PKK’nın otuz kişilik silahlı grubunun tüm dünyanın gözü ve şahitliği önünde silahlarını yakmasıyla karşılık buldu. Ve hemen ertesi olan 12 Temmuz Cumartesi günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da yaptığı tarihi manifesto ile bu mevzuya mührü bastı. Sekiz aylık sürecin kısa özeti ve bu özetin “Yeni Türkiye Tarihine” düşülecek öne çıkan notları böyle. Şimdi üzerinde ciddi görüşmeler yapılması gereken başlık elbette ki huzuru kalıcı kılacak temelleri inşa etmek olacaktır, zira huzuru kalıcı kılmak huzuru getirmekten daha zordur. Terörsüz Türkiye’de her bireye fikri ve zikri “mecburi” sorumluluklar düşüyor. Mecburi diyorum çünkü toplumsal huzuru bozmaya yönelik yapılacak/yapılan tüm faaliyetler vatana ve halka ihanetle eş değer tutulmak zorundadır. 11 Temmuz’da silahların yakılmasıyla birlikte bazı kesimler adeta çıldırdı çünkü terörden iki kesim faydalanıyordu: 1) Terör faaliyetlerinin yanında aleni durarak fayda sağlayanlar 2) Terör faaliyetlerinin “karşısındaymış gibi” görünüp ve dilinden vatanı-milleti düşürmeyerek, “sözde” terörle mücadele ettiğini söyleyerek, en milliyetçi benim diyerek arka planda ciddi anlamda maddi-manevi fayda sağlayanlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan 12 Temmuz’da yaptığı manifesto niteliğindeki konuşmasında ikinci gruba bilhassa değindi ve bu grubun deşifre olduğunu belirtti. Türkiye’nin terörle mücadele başlığında bu “sözdeciler” ile mücadele de önemli bir yer tutacaktır. Soruyorum; bu vatanın asıl sahibi kimdir? En çok ve en şiddetli çığırtkanlığı yaparak kendi dışında herkesi suçlayan, ayrıştıran, sınıflandıran, toplumu galeyana getiren sonra da tüm bunlar üzerinden yağına yağ, balına bal, katına kat ekleyenler mi bu vatanın sahibi? Elbette ki değil! Ve bu saatten sonra bu gruba dur diyecek gerekli hukuki-cezai uygulamalar mutlaka düzenlenmeli. BU VATANIN........© Gazete Damga
