Gönül giydirmek
Sözün güzelliğine bakar mısınız? Bizim uluların dediği gibi; gönül yapmak, gönül kazanmak, gönül çalmak, gönül ehli, gönülden sevmek çoğalt çoğaltabildiğin kadar. Artık bilimsel olarak şunu da biliyoruz ki kalp tıpkı beyin gibi düşünen hücrelere sahip. Aynı beyindeki hücreler gibi kalpte de var o hücrelerden. O nedenle hissederek düşünen bir kalbimiz var. Gönül hiçbir dünya dilinde olmayan ve çeviri olarak da maalesef tam karşılığı olmadığından kalp olarak çevirdiğimiz sadece bize ait olan bir kelime. Bu tarafıyla da çok gurur verici. Bu bizim gönül zenginliğimizi ortaya koyuyor. Buyurunuz bir ifade daha çıktı. Gönül insanın tüm benliğini kaplayan insanca yaşamamızı sağlayan en önemli duygu, haslet kanımca. Sadece duygu mu? Sadece bir değer mi? Samiha Ayverdi gönül giydirmek diyor ve şöyle açıyor; iyilik yap, hizmet et, güldür, kuvvetlendir, ferahlık sun, imkân aç. Ama karşılık bekleme, kenara çekil, bununla mutlu ol ve yola devam et. Böyle yaşa, yaşat.
Akıl ve kalp
Ben aklı hiçbir zaman duygudan ayıramam. Akılsız kalp olmaz. Olursa meczup olur insan. Leyla gibi dünyada yaşanmaz. Dünya sadece duyguya yer verilecek bir yer olmadığı gibi çoğu insanın acımasızca salt mantıkla yaşamaya çalıştığı o dünya da burası değil. Aklımızı kalbimiz yönetir. Yönetmeli ki gönlü bulalım. Gönlü bir fidelik gibi düşünün. Oraya tohumlar ekersiniz. Sularsınız, besler ve yetiştirirsiniz. Toprak gibi olan gönlümüzü ne kadar beslersek, ayrık otlarından temizlersek orası bereketli ürünler verir. O ürünlerden sadece toprağın kendisi değil eken, biçen de nasiplenir. Başkasının kalbinde sevgi tohumunu ekebilmeliyiz. Başkasının gönlünü sevgi ile giydirmeliyiz. Herkese sevgiden verilmiştir. Ama ondaki sevgi cevherini uyandıramazsak sorumluyuz. Çünkü onun birine yapacağı kötülüğün sebebi de biziz.
Gönlünü giydir ki
Akıl kalp kabında yoğrulduğunda gönül ışığı ortaya çıkar. Çünkü duygular akla derki; düşün bakalım nasıl mutlu olacaksın? Hazlarla mı, yoksa ebedi güzelliklerle mi? Önce kendi gönlünü iyilikle, güzellikle, sevgiyle besle ki sen de başkalarının gönlünü giydirebilesin. Kendine gülümsemesini bilmeyen başkasına nasıl tebessüm eder? İçten dışa bir akıştadır gönül. Gönül en çok nefsine karşı gelenleri sever. Hele hele bu zamanda en zor olan dışarıda bir diğerine gönlünde yer açabilmektir. Yüzü sirke satan birine gülümsemek nasıl güzel bir gönül yapmadır bir bilsen. Bütün toplumun gönlünü yapmak gibidir tebessüm etmek. Teşekkür etmek, yer vermek, sıkıntılı olanın yardımına koşmak, hâl hatır sormak. Say say bitmez. Gönüller yapmak istiyoruz da bizi tutan mı var? Gönül yıkmak çok kolay ama ya yapmak hele hele nefsine muhalefet edip kendi gönlünü yapmak en zoru da budur. Bulunduğun durumdan hoşnut değilsen bile şükürler ettiğinde gönlüne bir ferahlık versen ne kapılar açılır bilinmez. Gönül ehli olalım dostlar. Biliyorum zor ama imkânsız değil. Sadece biraz farkındalık ve ısrarla, istikrarla, inançla neden olmasın? Yeter ki derdimiz gönül yapmak olsun.
Ya gönlü kırılmışlara
Gönlü kırılmış olanın gönlünü de yapmalıyız. Tıpkı bir başkası Kabe’yi yıksa haşa. Biz öyle bakıp seyredecek miyiz? Elimizdeki bütün gücümüzü seferber edip Kabe’yi yeniden imar etmeyecek miyiz? İşte sen yıkmamış dahi olsan yıkılan bir gönlü yapmak Allah’ın nazar ettiği o kalbi imar etmek hepimizin borcudur. Ama Samiha Ayverdi’nin dediği gibi yaşa ve yaşat. Beklentin olmasın. Çünkü beklenti gönlü yüceltmez. Yücelik, Allah’a bağlanıp, gönülleri giydirmektir. Hep gönle akacak yolları bulmak, hayatının ritmini bunun üzerine kurmak huzurumuzun temelidir vesselam.
Gönüllü esaretten habersiz
Yazar, mütefekkir Samiha Ayverdi ömrünün tamamını bizden görünen içimizdeki düşmanla mücadele etmemiz gerektiğini söyleyerek geçirmiştir. Ebabil Kuşları adlı kitabında bakın bir paragrafta neler yazmış. Buraya aynen aktarıyorum;” İşte ne olduysa vakitsiz öten horozun başını keserler gereğince bu istiklal çöplüğünü eşeleyen zavallılar, gelenin geçenin tekmesiyle kendi topraklarının sürgünü haline geldi.
Niçin hala bugüne kadar hiçbir aklı evvel çıkıp da: “Biz neden bir Yahudi’nin pençesine düştük” demedi, hala da demeyi düşünmüyor? Allah zalim değildir. Şu hâlde neden Muhammed ümmetinin elini kolunu Yahudi’ye kırdırıyor? Kırdırıyor, zira bu ceza kendini Muhammed ümmeti zannedenlere verilen ikazlı cezanın ta kendisidir ki onlar bunun farkında dahi bulunmuyorlar. Zira kafa kağıdında Müslüman diye yazılı olmak yeterli değildir. Ne yazık ki İslam aleminin çok büyük bir kısmında ahlakı Mustafavi’ye sahip su katılmamış bir iman ve ahlak kaynağı kurumuş bulunmaktadır. Kötü bir siyasi rekabet, ayrı rejimlere yaslanıp İslami birliğinin kudret ve kuvvetinden mahrum kalmak gibi zaaf, takatsizlik ve yarı esir tabi oluş, yabancının zulmüne alenen talip olmanın elim gerçeği olduğundan habersiz bulunmak, işte rehavete........
© Gazete Damga
