menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gün vurunca

12 0
25.04.2025

Kuşlar yine yuvalarında yoktu. Gün doğdu doğacak. Son giden kuşlara eriştim. Aydınlığı izleme şansı giderek belirginleşiyor. Kızıllık usulca kaybolurken, en yüksek binanın - burada dağları görmek olası değildir, yalnızca Kayış Dağı'nı görebiliyorum - tepesine yansıyan güneş, başını uzatırken bahardan kalan gelinciklere selam. Kasımpatlara selam. Ocağın ateşini seher vaktinde zikre katılmış gibi, eşine, çocuklarına çay suyu koyan hanım anneme selam.

Selam, gözü sürmeli çocuğa; selam, gözleri yaşmaklı, elleri kınalı gelinciğe. Selam, gökyüzünde gördüğünü yeryüzüne bir minyatürcü edasıyla işleyen, gözlerine mil çeken kıza. Hattın, kendi zatından bir geçiş anlamında harfleri metafizik anaforu ile yıkandığı, meleklerin ellerine verilmiş bir kalemin cızırtısına selam.
Evvelde ve ahirde olanlara, olacaklara selam.

Ağaçlara, kuşlara, kurtlara, börtü böceğe, uyuyanlara, uyanıklara selam. Işığa, güneşe, aya ve yıldızlara, geceye selam. Sana selam, senden öteye, ötelerden ötelere selam.

Cahit Sıtkı’ya selam. Diyor ya:
“Memleket isterim
Ne zengin fakir
Ne sen ben farkı olsun
Kış günü
Herkesin evi barkı olsun.”
Edip Cansever’i de selamlayalım;
“Benim yüzümde her şeyler var
Üç dilim ekmek bunlardan biri
Annem bir taşa oturmuş bunlardan biri
Sur dışlarında hafif bir eskici olur
Olur ya bir kandil olur biraz da elleri
İnsan yalnız mı buna bir........

© Gazete Damga