12 Gün Savaşı’nın ardından
İsrail-İran arasında başlayan, sondan baktığımızda anladığımız üzere aslında ABD’nin İsrail’e yaktığı yeşil ışık ile başlayan savaş ABD’nin müdahalesi ile 12. gününde kırılgan bir ateşkes ile sona erdi. İran’ın uğradığı zararlar nedeniyle İsrail’in savaşın kazananı olduğunu düşünenler var. Rejim ve nükleer kritik bilgi hala yaşadığı için savaştan İran’ın yenilgiyle çıkmadığını düşünen var. Resmi düzeyde İsrail de İran da savaşın galibi olduklarını ilan ettiler, daha gerçekçi olanlar ise savaşın bazı sonuçları açısından kazananı ve kaybedeni olmadığını söylüyorlar. Trump ise hem İsrail’in hem de İran’ın bu çatışmalardan zarar gördüğünü ve galibin ABD olduğunu iddia eden sosyal medya paylaşımları yapıyor. Yukarıdaki iddiaların hepsinin biraz doğru olduğu bir dünyadayız. Bu, biraz garip ve uluslararası kamuoyunu, gösteri için yaşayan sokaktaki insanı tatmin etmekten biraz uzak. Zira o insan büyük değişimlerin bir anda bir düğmeye basılarak olmasını, büyük intikamların ve tüm meseleyi kökünden bitiren vuruşların olmasını bekliyor. 12 Gün Savaşı böyle bir savaş değildi, ama bence çok önemli bir savaştı ve Ortadoğu’da çok şey değiştirecek bir kırılma anına da tekabül ediyor olabilir. Ayrıca, ABD’nin İran üzerinden gösterdiği güç ve verdiği saldırgan mesaj sadece İran ve Ortadoğu’daki ülkelere yönelik de değildi. Dolayısıyla ABD’nin İran’a yönelik operasyonundan ve ateşkesin sağlanmasından hemen sonra toplanan NATO Liderler Zirvesinde Avrupalıların ABD’ye teslim olmaları şaşırtıcı değil. Saldırının küresel yansımalarını ve mesajını doğru okumuş görünüyorlar.
BİR STAR WARS ANI: İMPARATORUN DÖNÜŞÜ
Öncelikle bu savaş, pek çok kırmızı çizginin geçildiği, pek çok tabunun yıkıldığı bir savaş oldu. ABD, uzun yıllardır yaşadığı bir ikilemi (İran’ı bombalamak ve bombalamamak ikilemini) bombalamak lehinde bozdu. Bu çok uzun zamandır ABD’nin sürdürdüğü İran politikasında değişim olduğuna da işaret ediyor. Saldırı, Trump’ın dış politika ve güvenlik kodları açısından sürpriz değil. ABD Başkanı iktidara gelmeden evvel, güç aracılığıyla caydırıcılık tesis edeceğini söylemişti. İran’a yönelik saldırı, ABD’nin pazarlık gücünü caydırıcılığı ile, caydırıcılığını da küresel erişimli askeri gücüyle desteklediğini örnekliyor. Bu güç ve stratejiye karşı bir sert dengelemenin oluşamadığı da görüldü. Bu anlamda yine saldırı sonrasına denk gelen BRICS toplantısının -eğer aksi bir gidişat olmazsa- düşük profil gerçekleşecek olması şaşırtıcı değil. Çok kutupluluğun dengeleme ayağında Çin ve Rusya yeterince güçlü ya da maliyet almaya açık ya da cesur ya da maliyetler konusunda kararlı olmadıklarını gösterdiler. Dengeleme kapasitesi ve niyetinin altı bu şekilde boşaldığında çok kutupluluk hoş bir seda haline geliyor, ABD rakiplerinin de sadece sınırlı alan kapatma ve yumuşak dengeleme oyunu oynayabilecekleri görünüyor. Bu bütün yollar Roma’ya, bütün kapılar ABD ile pazarlığa çıkar demenin bir başka yolu. Zaten hafta başından itibaren ABD-Roma İmparatorluğu, Trump-Sezar benzetmeleri geri dönmüş durumda. Sözlerim yanlış anlaşılmasın: Büyük güç mücadelesi bitti, Rusya ve Çin mücadelelerini bırakıp teslim oldular demiyorum. Bu mücadele, tahmin ettiğimiz üzere sahalardan ziyade teknoloji ve maliyet üstlenme kapasitesi- maliyetlerin katlanılabilirliği üzerinden devam ediyor. Rusya ve Çin, ABD’ye sahadaki adımlarının maliyetini uzaklardan hatırlatmaya devam ediyorlar. Ama sahalarda ABD, askeri kuvvet gösterimi, bunu kullanmaya ve sonuçlarına katlanmaya yönelik kararlılığı üzerinden diş gösterdi, diş göstermesine karşı diş gösterecek kimseleri de sahalarda görmedi. Orta ve uzun vadede Avrupa hattında da Rusya, Çin hattında da çok kutupluluk hikayesinin altını gerçekten doldurmak için aktörler daha güçlü, cesaretli ve kararlı olabilir ama kısa vadede bir Roma İmparatorluğu anı değilse bile bir Star Wars anı yaşıyoruz: Empire strikes back!
ABD........© Gazete Damga
