Tribündeki Hayvan: Futbol Başlar, İçgüdüler Konuşur
Futbolu sevmekle futbolun içine düşmek arasında dağlar kadar fark var. Futbolu seven oyunu izler. İçine düşen ise oyunun kendisi olur. Hatta çoğu zaman oyundan da ileri gider. Hakemden daha çok bilir, teknik direktörden daha iyi görür, yedek kulübesinden daha çok hisseder. Tribün dediğiniz yer, özgüveni bedava dağıtır.
Taraftarlık bizde genellikle bir tercih değil, bir miras. Babadan çocuğa geçer, mahallede öğrenilir, küçük yaşta insanın üzerine giydirilir. İlk forma bilinçli seçilmez. Verilir. Sonra o forma büyür, insan küçülür. Bir süre sonra “takımı tutmak” diye bir şey kalmaz, “takım olmak” başlar. Bu yüzden maç kazanılınca “kazandık” denir, kaybedilince “rezil olduk.” Sahadaki on bir kişinin hatası, tribünde binlerce insanın onur meselesine dönüşür.
TRİBÜNDE AKIL GERİ ÇEKİLİR, İÇGÜDÜ ÖNE ÇIKAR
Tribünde rakip hiçbir zaman sadece rakip değildir. O, alana giren yabancıdır. Bölgeye yaklaşan tehdittir. Karşı mahalle, eski bir hesap, bazen de yalnızca “bizden olmayan” bir gölgedir. O an tribünde akıl geri çekilir, içgüdü öne çıkar.........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Waka Ikeda
Daniel Orenstein
Grant Arthur Gochin