menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Aidiyet Sancısı: Return to Seul (2022)

7 0
29.11.2025

Ait olma, bir başka ifadeyle aidiyet ihtiyacı, bilim insanları tarafından her bireyin duyumsadığı ve giderilmesi gereken ihtiyaçlardan biri olarak tanımlanmaktadır. Öyle ki Abraham Maslow’un ihtiyaçlar piramidinde fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarından hemen sonra üçüncü sırada yer alıyor olması, ait olma veya aidiyet ihtiyacının insan hayatında aslında ne kadar önemli yer tuttuğunu göstermektedir. Aidiyet, genel olarak “bir duygu ya da evrensel bir kişilik özelliği ve ihtiyacı gibi de düşünülebilir.”[1] Psikolog Carl Rogers, aidiyeti “başkalarıyla bağlantı kurma arzusuyla ilişkili benzersiz ve öznel bir deneyim” olarak tanımlamıştır.[2] Kolombiya kökenli Fransız yönetmen Davy Chou’nun yönettiği Güney Kore, Fransa ve Almanya ortak yapımı Return to Seul (2022) neredeyse her sahnesinde aidiyet kavramı ile temas eden bir film olması açısından dikkatleri çekmektedir. Filmin ana karakteri 25 yaşındaki Freddie, daha bebekken Güney Koreli ailesi tarafından evlat edindirme merkezine bırakılmış ve Fransız bir aile tarafından evlat edinilmiştir. Film, ani bir kararla veya tesadüfi (bu kısım muallak bırakılmıştır) bir şekilde ilk kez Seul’a giden Freddie’nin yaşadığı aidiyetsizlik sancılarını aktarmaktadır.

Aidiyet Bir Zorunluluk mudur?

Yeryüzünde yaşamın başlangıcından beri insanlar, sürekli olarak ait olma duygusunu arzulamıştır. Günümüzde sosyal, bireysel ve teknolojik koşullar oldukça değişmiş olsa da “aidiyet ihtiyacı” varlığını sürdürmektedir. “Başlarda avcılık ve toplayıcılıkla uğraşan homo sapienslerin zamanında da aidiyet hayati önem taşımaktaydı.”[3] İlk çağlarda, avcılık ve toplayıcılığın gerektirdiği gruplaşma ve iş bölümünün dışında kalan ya da bu süreçlerden dışlanan insanların hayatta kalma şansı oldukça düşüktü. Buradan yola çıkılarak insanın bir gruba ait olma ihtiyacının ilk çağlarda doğduğu söylenebilmektedir.

Aidiyet çocuklukta başlayan bir ihtiyaçtır. Psikologlara göre çocukluk üç dönemden oluşmaktadır: 0-4 yaş arası “Bağlanma”, 4-12 yaş arası “Aidiyet”, 12 yaş ve sonrasında devam eden “Uyum” süreci.[4] Filmde Freddie, bebekken evlat edinildiği için bu üç aşamayı da Fransız ailesiyle deneyimlemiş ve onlarla birlikte çok güzel bir çocukluk ile gençlik dönemi geçirmiştir. Fakat yine de sonradan gerçek ailesine duyduğu aidiyet ihtiyacı baskın gelecektir. Çünkü Uzman Pedagog Doktor Adem Güneş’in de belirtmiş olduğu gibi “Aidiyet yoksunluk giderme çabası değil; aksine doğal, fıtri bir ihtiyacın insanlar arasında oluşturduğu bağdır. Aidiyet anlık bir his değildir. İnsanın, yaşamı boyunca ihtiyaç hissettiği yani ömür boyu süren duygudur.”[5]

Film, aidiyeti sadece aile -özellikle de anneye olan aidiyet- açısından değil kültür, dil, vatan, gelenek-görenek, kadın olmak, özgürlük gibi pek çok açıdan da ele almaktadır. Örneğin, bir sahnede Freddie, Kore’de kaldığı pansiyonun işletmecisi olan çiftle bir barda otururken Kore kültürünün baskıcı olduğunu fark eder ve sıkılır. Başka masadaki gençlerin yanına giderek onlarla rahatça tanışır; ardından pansiyoncu çifti ve gençleri aynı masada bir araya getirip kaynaştırır. Bu süreçte Freddie, hiç bilmediği Kore kültürünü onlardan öğrenmeye devam eder. Öğrendikçe daha da daralan Freddie kalkar ve muhtemelen daha önce hiç dans edilmeyen barda özgürce dans eder. Bu sahnelerde Freddie, “Nefes almaya çok ihtiyacım var. Bu kadar katı kurallara ne gerek var?” mesajını etrafındaki herkese vermek istemektedir. Freddie, bu sahneyle ayrıca “Ben; kültür, dil, vatan, gelenek-görenek açılarından Kore’ye ait ve bağlı olmak zorunda değilim. Özgür bir Fransız kadınıyım.” mesajını da vermektedir. Çünkü Kore’de büyüyememiş ve zaten Seul’a geldiği o güne kadar Kore ile hiçbir bağ kurmamıştır.

Geçmişteki Yokluğun Yeri Doldurulabilir mi?

Filmdeki diğer önemli sahneler, biyolojik babanın kızı ile aralarında kopmuş olan belki de hiç gerçekleşmemiş olan bağlılığı tekrar oluşturma çabalarının ne kadar zorlama ve yapay olduğunu gösteren sahnelerdir. Freddie, evlat edindirme merkezine biyolojik ailesiyle tanışmak istediğini ilettiğinde babası bu isteği hemen kabul etmiştir. Freddie, pansiyon sahibi kadın Tena ile birlikte babasının yaşadığı şehre gider. Babası, Freddie’nin evlatlık verilmesinden dolayı çok pişman olduğunu ifade eder. Kızı için sürekli bir şeyler yapmak ister; yemek ısmarlar, evine davet eder, sokakta dolaşırken bir tezgâhta gördüğü ayakkabılardan ona hediye etmek ister. Freddie, ayakkabıları beğenmediğini söylemesine rağmen babasının ısrarı nedeniyle isteksizce rastgele bir model seçer. Klasik ve pembe renk olan ayakkabı, spor giyimi tercih eden genç kadının tarzına hiç uyumlu değildir. Freddie, biyolojik babasının kendisinin........

© Film Hafızası