menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Çalı Köy Filmleri Festivali Ekibi ile Röportaj

6 0
22.07.2025

Doğanın kalbinde, sinemanın sesiyle yankılanan bir buluşma noktası: Çalı Köy Filmleri Festivali… Bu yıl 24–27 Temmuz tarihleri arasında dokuzuncu kez sinemaseverlerle buluşmaya hazırlanan festival, sadece bir film gösterimi etkinliği olmanın çok ötesine geçiyor. Bursa’nın Nilüfer ilçesine bağlı Çalı köyünde, 1934 yılında çekilen Aysel Bataklı Damın Kızı filminin çekildiği topraklarda doğan bu festival, Türkiye sinemasının ilk köy filmini bir çıkış noktası olarak benimsiyor ve sinema ile doğanın, kolektif ruhla iç içe geçtiği benzersiz bir deneyim sunuyor. Yalnızca köy filmlerine odaklanan bir formatla yola çıkan festival, her yıl değişip dönüşmeye devam ediyor. Bu yıl, Ulusal Disiplinlerarası Sinema Sempozyumu ile akademiyle sinema sahasını aynı masa etrafında buluşturmayı hedefliyor. Film gösterimlerinin yanı sıra konserler, atölyeler, doğa yürüyüşleri, yoga seansları, kamp alanları ve genç sinemacılarla yapılan yuvarlak masa buluşmalarıyla Çalı, her yıl sinemaya gönül vermiş yüzlerce insanı bir araya getiriyor. Köyde film çekmenin tarihsel belleğinden ilham alarak yeşeren bu festival, yalnızca sinemaya değil; dayanışmaya, birlikte üretmeye ve kırsal alanlarda kültür sanatın yaşam bulmasına da alan açıyor. Festivalin bu yılki seçkileri, yenilikleri ve katılımcıları üzerine sorularımızı yöneltmek üzere festival ekibinden; ÇEKÜDER Başkanı Sadık Emre Sakin ve Çalı Köy Filmleri Festivali Yarışma Koordinatöre Sezer Ağgez ile bir araya geldik ve merak ettiğimiz soruları yönelttik. Samimi cevapları ve tüm emekleri için Fil’m Hafızası adına çok teşekkür ederiz. Herkes keyifli okumalar ve keyifli festivaller diliyoruz.

Festivalin doğuş hikâyesine dair çok özel bir detay var: 1934 yapımı Aysel, Bataklı Damın Kızı filmi, Çalı Köy Filmleri Festivali’nin ortaya çıkışında belirleyici bir rol oynamış. Muhsin Ertuğrul’un yönettiği, Nâzım Hikmet’in Selma Lagerlöf’ün bir hikâyesinden uyarlayarak senaryosunu yazdığı ve Cemal Reşit Rey’in müziklerini bestelediği bu film, sadece edebi ve sanatsal açıdan değil, Türkiye sinemasında bir kadının başrolde yer alması bakımından da tarihî bir öneme sahip. Bu film, Çalı Köy Filmleri Festivali’ne nasıl ilham oldu? Festivalin temelleri nasıl atıldı, bu fikir ilk kez kimden çıktı?

S.E.S. Çalı Köy Filmleri Festivali’nin temelleri, Çalı Çevre ve Kültür Derneği (ÇEKÜDER) üyelerinin dernek binasında bir araya gelerek düzenlediği, oldukça samimi geçen film izleme ve yorumlama gecelerine dayanıyor. 2012-2015 yılları arasında ÇEKÜDER; gençleri müzikle buluşturmak için ücretsiz gitar kursları düzenledi, resim kursları ile onların çizim yeteneklerini keşfetmesine katkı sundu, tiyatro çalışmalarıyla sahne sanatlarına ilgi uyandırdı ve kurduğu gönüllü kütüphane ile okumayı, araştırmayı teşvik etti. Bu dönemde başlatılan film günleri ise sinema kültürünü Çalı halkına sevdirmek adına önemli bir adım oldu. Gençler film gösterimlerinden önce dernek binasında toplanıp çaylarını, kahvelerini demliyor, ardından hep birlikte film izleyip üzerine sohbet ediyordu. Bu içten etkinlikler zamanla büyüdü ve kapalı mekânlardan açık alanlara taşındı. İlk olarak pazar yerinde balon ekranla başlayan bu yolculuk, daha sonra Çalı Futbol Sahası’na —bugünkü festival alanına— ulaştı.

Gösterimler sırasında alınan olumlu geri dönüşler, Çalı’da bu tür kültürel etkinliklere duyulan ihtiyacı açıkça ortaya koyuyordu. Büyüyen ve sanayileşen bir dünyada, insanların şehir gürültüsünden uzaklaşıp nefes alabileceği, kendi köyünde geçen bir filmin adını öğrenmekle kalmayıp hikâyesine de ortak olabileceği bir ortam yaratmak artık bir hayal olmaktan çıkmıştı. Festivalin altyapısı; Çalı Futbol Sahası’nın tribünlerinde ve Aysel, Bataklı Damın Kızı filminin çekildiği alanlarda gerçekleştirilen toplantılar ve çalıştaylarla şekillendi. “Bir film düşünün ki hâlâ çekildiği köyde yaşasın” mottosuyla yola çıkıldı. Bu film üzerine yapılan araştırmalar, onu nasıl yaşatabileceğimiz ve festivale nasıl entegre edebileceğimiz konularında uzun ve verimli tartışmaları beraberinde getirdi. Ve nihayet, 2016 yılında, kampsız ve iki günlük bir programla ilk Çalı Köy Filmleri Festivali gerçekleştirildi. Ancak tarih seçiminin uygun olmaması ve ilk defa düzenlenmesinin getirdiği çeşitli zorluklar nedeniyle festival istenilen etkiyi yaratamadı. Etkinlik sonrası yaşanan moral bozukluğu, festival için bir dönüm noktasıydı. O gün “devam etmeyelim” deseydik, bugün Çalı Köy Filmleri Festivali belki de hiç var olmayacaktı.

Sadık Emre Sakin

Peki, biz ne yaptık? Pes etmedik. Hemen bir sonraki yıl için kolları sıvadık. Daha doğru bir tarih belirledik, festivali kamplı hale getirme kararı aldık, süresini uzattık ve gün boyu süren atölye ve etkinliklerle içeriği zenginleştirdik. Tüm odağımızı ikinci festivale yönelttik. Sonuç olarak hem biz emeklerimizin karşılığını aldık hem de bu yolculuk boyunca en büyük destekçimiz olan Nilüfer Belediyesi, sürece olan katkısının gururunu yaşadı.

1934 yılında Aysel, Bataklı Damın Kızı filminin Bursa’nın Nilüfer ilçesine bağlı Çalı köyünde çekilmiş olması, hem sinema tarihimiz hem de kırsal alandaki toplumsal hafıza açısından çok özel bir yere sahip. Düşünün ki o yıllarda Anadolu’nun bir köyüne sinema seti kuruluyor ve köylüler muhtemelen ilk kez kamera görüyor. Üstelik bu film, Türkiye sinemasının ilk köy filmi olarak kabul ediliyor. Aradan geçen onlarca yıl sonra bu tarihi olaydan ilhamla bir festival doğuyor. Bu olağanüstü başlangıç noktasına sahip Çalı Köy Filmleri Festivali’nin dünyada benzerleri elbette var. Örneğin; ABD’deki Lone Pine Film Festivali, geçmişte birçok Western filminin çekildiği kasabada düzenleniyor. Sırbistan’da yönetmen Emir Kusturica’nın bir film için inşa ettiği köyde gerçekleşen Küstendorf Film Festivali ise sinema ile kırsal yaşamı iç içe geçiriyor. Avustralya’daki Vision Splendid Outback Film Festivali, çekim yapılan kırsal kasabanın sinemayla yeniden canlandırılmasını amaçlıyor. İngiltere’deki Borderlines Film Festivali ise filmleri köy salonları, ahırlar gibi yerel alanlarda göstererek merkezin dışında kalan bölgeleri kültürel olarak güçlendiriyor. Bu örneklerden yola çıkarak sormak isterim: Çalı Köy Filmleri Festivali, çıkış noktası itibarıyla bu festivallerden hangisine daha yakın duruyor sizce? Sizce Çalı, daha çok sinema tarihine tanıklık etmiş bir yerin belleğini yaşatma amacını mı taşıyor, yoksa bir köyde sinema kültürünü yeniden kuran canlı bir toplumsal hareket olarak mı konumlanıyor?

S.E.S. Dünyada kırsal temalı film festivalleriyle ortak yönlerimiz olsa da Çalı Köy Filmleri Festivali’ni benzerlerinden ayıran çok daha derin ve özgün bir geçmişe sahibiz. Evet, köy ortamı, yerellik, kolektif üretim ve ticari kaygılardan uzak duruş gibi değerlerde bazı festivallerle kesiştiğimiz doğru; ancak bizi farklı ve özel kılan çok daha köklü bir hikâyemiz var. Çalı’nın sinema ile olan bağı, sıradan bir “köy temalı festival” olmanın çok ötesindedir. 1934 yılında, Türkiye’de ilk kez İstanbul dışında bir bölgede sinema filmi çekilmiş, köyümüz doğal bir film platosu hâline getirilmiştir. Bu sadece teknik bir tercih değil; köy halkının sinemayı sahiplenmesiyle oluşmuş eşsiz bir kültürel etkileşimdir. Köylüler evlerini filmcilere açmış, kamera karşısına ilk kez çıkmalarına rağmen figüran olarak yer almış ve belki de en sembolik olanı: doğan çocuklarına film karakterlerinin isimlerini vermiştir. Bu durum, sinemanın köyümüzde nasıl yaşayan bir kültüre dönüştüğünü ve yıllar sonra bu festivalin neden organik bir ihtiyaç olarak ortaya çıktığını anlamak için çok kıymetlidir.

Bu yıl itibariyle Güney Kore’deki DMZ Uluslararası Belgesel Film Festivali ile doğrudan iletişime geçme şansı yakaladık. Onlarla sinema yoluyla kırsal bölgelerin nasıl birbirine ilham verebileceğini tartışmak ve gelecekte ortak projelerde buluşma fikri, bizim için heyecan verici bir başlangıç. Bugün Çalı Köy Filmleri Festivali, her türlü ticari kaygıdan uzak, gönüllülüğe dayalı, katılımcı ve kolektif bir üretim kültürünü yaşatan bir festivaldir. Bu yönüyle sadece Türkiye’de değil, dünyada da benzerine az rastlanır bir model oluşturuyoruz.

Bu yıl Çalı Köy Filmleri Festivali’nin dokuzuncusu düzenleniyor. Ancak biliyoruz ki böyle festivallerin her yıl kesintisiz bir şekilde sürmesi her zaman kolay olmuyor. Pandemi gibi küresel krizlerin yanı sıra, Türkiye’nin içinden geçtiği ekonomik ya da politik dalgalanmalar da kültürel etkinliklerin sürdürülebilirliğini ciddi biçimde etkileyebiliyor. Belediyelerin desteğiyle gerçekleşen festivaller dahi zaman zaman büyük zorluklarla karşılaşıyor. Bu anlamda, festivalin bugüne kadarki sürecinde hiç aksama yaşandı mı? Özellikle pandemi döneminde nasıl bir yol izlendi? Festivalin devamlılığını sağlamak adına nasıl çözümler üretildi?

S.E.S. Elbette her yıl festivalin tamamen kesintisiz ve sorunsuz geçmesi mümkün değil. Ancak bizim için belirleyici olan şey, bu festivali bir gelir modeli üzerinden değil, bir dayanışma ve gönüllülük ruhuyla gerçekleştirmemizdir. Buraya gelen gönüllülerimiz ve ÇEKÜDER üyeleri arasında öyle güçlü bir uyum ve enerji doğuyor ki yaşanabilecek her türlü sorunun önüne geçmek mümkün oluyor. Bu atmosfer, festivalin ruhunu koruyan en önemli unsurlardan biri. Umuyoruz ki geçtiğimiz yıl olduğu gibi, bu yıl da ekibinizden katılacak olan dostlarımız bu enerjiyi doğrudan deneyimleme fırsatı bulacaktır.

Festivalimizin sürekliliğini sağlamak adına karşılaştığımız zorluklara rağmen geri adım atmadığımız zamanlar oldu. Örneğin, pandemi gibi daha önce benzeri yaşanmamış bir dönemde bile hazırlıklarımızı koşullara göre şekillendirerek festivali iptal etmedik. 2020 yılında gerçekleşen 5. Çalı Köy Filmleri Festivali’ni sosyal mesafe kurallarına uygun bir biçimde, sahaya monte edilen kamp sandalyeleriyle ve........

© Film Hafızası