Silivri Günlüğü – 37
Emre Bey selamlar, sana, ekip arkadaşlarıma ve herkese…
Güzel bir gün olur inşallah.
Beni soracak olursan, çok şükür bacağımdaki ağrı dışında bir sıkıntım yok.
Cezaevi hekimi bugün kan testi yapmak istediğini söyledi.
Sağ olsun çok yardımcı, elinden geldiğince herkese yardımcı olmaya çalışıyor.
Dün kontrole gittiğimde beni bir de tartıya çıkardı.
Cezaevine girdiğimden bu yana galiba 52 günde 7,5 kilo vermişim ama merak etme öyle kontrolsüz, kötü bir kilo verme değil.
Sağlıklı bir biçimde zayıfladığımı düşünüyorum.
Pandemi sırasındaki kiloma geldim.
Bir 5 kilo daha verirsem liseyi bitirdiğim günlerdeki kiloma inmiş olacağım.
Fakat ne yazık ki o zamanki ağırlığımın büyük bir bölümü kas idi, şimdiyse kas oranı o güne oranla epey düşük olsa gerek.
Yine de kurum hekimi bir kan testi yaptırarak hem kramp nedenlerini hem de gerçekten sağlıklı zayıflayıp zayıflamadığımı görmek istedi.
Bunun yanı sıra büyük bir üzüntü ve bazen de öfkeyle orman yangınlarını izliyorum.
Çanakkale tam bir felaket, geçen sene Malibu nasıl yandıysa öyle yanıyor.
İzlerken benim de içim yanıyor.
Önceki günkü ziyaretçilerim arasında genç avukatlar, tanıdık tanımadık hukukçular ve milletvekilleri vardı.
Bunların yanı sıra bir de mektep arkadaşım ve meslektaşım Ruşen Çakır ziyaretime geldi.
Ruşen, Galatasaray Lisesi’nden yarım yüzyıllık arkadaşımdır.
Benden bir sınıf büyüktü, sonra bir ara aynı dönemde okuduk.
12 Eylül’de tutuklanınca benden sonra mezun oldu.
Okulda sıkı solcuydu.
O sıralar lisede iki tür solcu vardı, daha doğrusu iki anadal vardı: İşçi Partisi’nden gençlik kolu Genç Öncüler ve onları beğenmeyen ve
Dev-Genç’liler
Hatırladığım kadarıyla Ruşen Dev-Genç’li idi.
Sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandı, aklandı çıktı.
İyi bir entelektüel, çok yönlü bir gazeteci oldu.
Ruşen’i karşımda görünce çok sevindim.
Ruşen her şeyi bilir, tüm kulislere hakimdir.
Farklı siyasi görüşlere sahip gruplarla diyaloğu, sohbeti vardır.
Ama inanır mısın bunlardan pek az bahsettik.
Çözüm süreci ve komisyonla ilgili biraz konuştuktan sonra sıkıldık, geçtik okul ve Galatasaray sohbetine.
Ruşen solculukla meşgulken ben Galatasaray’la, sporla ilgilenir, Galatasaraylılar Derneği’nde yöneticilik yapar, kulüple ilgilenirdim.
Ben bunlarla ilgilenmeyi yıllar önce bıraktım.
Şimdi Ruşen Galatasaray’ın tüm maçlarına gidiyor, dernekte olan bitene hakim.
Bol bol Galatasaray dedikodusu verdi.
Çok güldük çok eğlendik.
Gelelim ülkenin gündemine…
Önce senin sorularınla başlayayım.
Demişsin ki “Devlet Bahçeli’nin İBB yargılamaları ile ilgili çıkışı ve bu yargılamaların bir an önce bitmesi yolundaki sözleri hakkında ne düşünüyor?”
Doğrusunu istersen düşünüp düşünmemem gerektiğinden bile emin değilim.
Şöyle ki, Devlet Bahçeli ve bir anlamda onun sözcüsü gibi görünen Feti Yıldız bu konuyu sürekli gündeme getiriyor.
Geçen hafta Feti Bey çok açık, çok net bir söylemle herkesi hukuka davet etti, ki bu aynı zamanda “Devlet Bey böyle istiyor” demekti.
Şimdi de Devlet Bahçeli bir kez daha “Bu davaları hızlandırın, iddianameler yazılsın, yargılamalar başlasın, suç varsa suçluların cezası bir an önce verilsin” dedi.
Devlet Bahçeli “yargıyı makbule davet” diyebileceğimiz bu çıkışı ilk kez yapmıyor.
Son üç ayda Bahçeli’nin kendisi 3-4 kez bu çağrıyı yaptı,
bir o kadar da Feti Yıldız yaptı.
Sonuç, Bahçeli’nin bu sözlerin üzerinden 24 saat geçmeden dün yine İBB çalışanlarına kaçıncı olduğunu unuttuğum dalga operasyon yapıldı.
Yani Bahçeli’nin ya da Yıldız’ın talep söylemlerinin tam tersi bir uygulama söz konusu.
Ben hep Türkiye’nin ya da iktidarın güçlü adamı olarak gördüm Bahçeli’yi ama bu konuda belli ki onun gücünü de aşan bir irade, bir karar var.
Her şeye muktedir Devlet Bey’in iktidarı, bu konuda yeterince etkili değil demek ki!
Peki Devlet Bey bu konuda, yani İBB davalarının hızlandırılması ve gündemden düşürülmesi konusunda niye bu kadar ısrarlı?
İmamoğlu’nu ve belediye başkanlarını çok sevdiği için mi?
Tabii ki değil.
Bahçeli, belediye başkanlarını ya da İmamoğlu’nu umursadığı için değil, bu davaların kendisinin en önemli gündeminin önüne geçtiği için bir an önce sonuçlandırılmasını istiyor.
Bana sorarsan, Devlet Bey bu operasyon ve sonuçlanmayan yargı sürecinin sadece gündemi işgal etmesinin değil, terörü sona erdirmesinin sonucu olarak af sürecindeki partiler arası iş birliğini de tehlikeye attığını düşünüyor olmalı.
Peki Devlet Bahçeli PKK’nın fesih sürecini niye bu kadar........
© Fatih Altaylı
