menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Silivri Günlüğü – 33

704 14
08.08.2025

Emrecim selamlar,

Sana ve herkese güzel bir gün dileyeceğim de nasıl güzel olacak bilmiyorum…

Çünkü her geçen gün biraz daha, iktidarın yüz verdiği bazılarının giderek hadsizleşmelerini üzülerek, hatta ağlayarak izliyoruz.

Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Profesör Erhan Afyoncu katıldığı bir yayında, tarihçilerin büyük oranda hemfikir olduğu bir kavrama açıklık getirerek “Tarihte Türkiyeli diye bir kavram olmamıştır. Biz Türk’üz, Türkiyelilik diye bir şey yoktur. Fransalılık, İngilterelilik diye bir şey duydunuz mu?” dedi diye, bir dönem HDP ya da o zamanki adı neyse o partide genel başkan yardımcılığı yapmış, sonra AK Parti’den milletvekili yapılmış Mehmet Metiner, Erhan Afyoncu’ya ağzına gelen hakareti sıraladı.

Haddini bilmez herif, Afyoncu’ya söverken arada bilgi ve kalitesinin KDV’Sİ Metiner’in yedi sülalesine fazla gelecek İlber Ortaylı’yı da küçümsemeye kalkıştı.

İktidarın taşları bağlayıp, köpekleri serbest bırakma politikasının net bir sonucudur.

Bu Mehmet Metiner benim televizyon programından kovduğum tek kişidir, elime sağlık diyorum.

Hadsiz herif!

Bu durum bile, önceki gün 8 saatlik ilk toplantısı ile siftah yapan komisyonun cortlayacağının, bir sonuç alamayacağının göstergesi.

Belli ki iktidar kendi içinde bile terörsüz Türkiye sürecinde bir fikir birliği içinde değil.

Öcalan ve Bahçeli dışında sürece canıgönülden sahip çıkan kimse yok.

DEM’ in ise süreçten tek beklentisi “Öcalan’a özgürlük”

Selahattin Demirtaş’ın adını ağızlarına almaya korkuyor ve bunca yıldır çizdikleri, beni bile inandırdıkları demokrat imajlarını yerle bir edip sıradan radikal milliyetçi ve lidere tapan sol sosuna bulanmış radikal sağ bir parti olmaya doğru gidiyorlar.

Öcalan’ın serbest kalma olasılığının Bahçeli destekli artışı, eski Kürt siyasetçilerin demokratik ayarlarını bozdu.

İzleyebildiğim kadarıyla, bu durum genç Kürt seçmenle aralarını açıyor.

Çünkü genç Kürtlerin ya da modern siyasal Kürt hareketinin doğal lideri Selahattin Demirtaş.

Öcalan değil.

Yine de umutlu olmakta fayda var.

Bahçeli ve Öcalan’ın iş birliği bir sonuç verebilir.

Bu konuda her ikisinin yakın bir diyaloğu ve güveni var.

Benim açımdan anlaşılmaz olan ise Bahçeli’nin tüm bunları yapmak için niye 26 yıl beklediği…

Çünkü Öcalan’ın tavrı ve fikirlerinde değişiklik yok.

Kendisiyle konuştuğum günle, yani 28 yıl öncesi ile bugün arasında yeni bir şey söylemiyor.

Bahçeli niye 26 yıl bekledi?

Tüm bunlar 1999 yılında da olabilirdi.

Üstelik geçmişte Türkiye’nin çok daha güçlü ve dengeli zamanlarında, Orta Doğu bu kadar karışmamışken çok kolay ve risksiz olurdu.

Şurası bir gerçek ki, terörsüz Türkiye denilen mesele toplumda beklenen heyecanı yaratmadığı gibi, komisyondan bir sonuç çıkacak diye düşünenlerin sayısı fazla değil.

Kandil’in de pek öyle pazarlıksız, talepsiz denklemden çıkacak gibi durmadığı açıklamalarından anlaşılıyor.

Emre, Silivri’de hayatımda izlemediğim kadar çok televizyon izliyorum.

İzlemesem bile genelde televizyonum açık ve doğrusunu istersen biraz asabımı bozan bir durum.

Haberler genelde toplumdaki yozlaşmayı, öfkeyi, tutarsızlığı, kültürsüzlüğü, kalite düşüşünü gözümüze sokuyor.

Habercilerin Türkçe zafiyeti ise ayrı bir felaket ama ona değinmeyeceğim.

Haberleri izledikçe içim kararıyor, toplumun geleceği için karamsarlaşıyorum.

Hepimizin bildiği, bas bas bağırılan haberleri; e-Devlet rezaletini, yargıdaki felaketleri, siyasetteki garabetleri söylemiyorum.

Daha küçük ama belki de düzelmesi daha zor toplumsal çöküşlerden bahsediyorum.

Mesela Gaziantep’te belediye zabıtası bir dükkanda tarihi geçmiş ürünler buluyor.

İşlem yapacak.

Dükkan sahibi rezil, zabıtaları tartaklayıp dükkandan atıyor, silahla tehdit ediyor.

Ve zabıta gitmek zorunda kalıyor.

Böyle o kadar çok olay aks ediyor ki ekranlara, şaşarsın…

Bu artık devletin büyük bir zaaf içinde olduğunu, parti devletinin saygınlığının da gücünün de yerle yeksan olduğunu gösteriyor.

Haber izlerken gözlerimi her seferinde yaşartan bir başka konu ise Gazze’den gelen görüntüler.

Bir lokma yemek, birkaç kilo un için çırpınan, sadist psikopat Amerikalı ve İsrailli köpekler tarafından yemek kuyruklarında öldürülen Filistinliler yeterince acı verirken, bir zamanlar Afrika’dan gelen açlıktan kırılan çocuk görüntüleri bolluk ve bereket ülkesi Levant’tan, Filistin’den gelmeye başlayınca her karşıma çıkışında gözlerim doluyor.

Görüntüler kadar acı olan ise Türkiye’nin bu konudaki sessizliği ve etkisizliği.

Trump konusunda ne ses çıkarabiliyor ne hamle yapabiliyoruz.

Ama kimse merak etmesin, yılbaşının ertesi günü, 1 Ocak’ta Galata Köprüsü’nde bir miting yapar ve hilafet bayrakları ile İsrail’in ödünü patlatırız hayırlısı ile…

Mısır’dan yalınayak yola çıkarak Gazze’ye yürüyeceğini........

© Fatih Altaylı