menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tanıklığın dili, barışın hafızası

20 28
12.05.2025

Bazen bir hekimin tanıklığı, yalnızca hastalıkları değil, toplumsal vicdanı da teşhis eder.

Zifiri karanlığı sarsan top atışlarının gölgesinde bir Kızılay reviri. İlçenin kilometrelerce dışında bir sınır taburu ve oraya nerede ise her gece acilen ‘kelle koltukta’ getirilen bir anne.
Yakınları ‘yine bayıldı’ diyorlardı. Tanısı netti “konversiyon.” Hep gece geldiğini fark edince öyküyü derinleştirdim. Öğrendim ki; tüm oğulları ve eşi korucu kılınmıştı, ama uyandığında o en küçük oğlu için yürek kaldırıyordu: Kürtçe “Daha o çocuk” diyordu.

17 yaşında oğlunun ‘Baskı ile korucu yapılmasına’ tahammül edemiyor; ne zaman oğlu gece nöbetine çıksa konversiyona giriyordu. O çocuğun silahtan menedilmesi hem etik hem de tıbbi bir zorunluluğa dönüşmüştü. Tüm bunları kapsayan bir rapor yazıp ilgili askeri yetkiliye vermelerini söyledim. O günden sonra yaklaşık on gün anne revire konversiyonla başvurmadı; ama ne zaman ki tekrar geldi yakınlarına tahminimi teyit ettirdim: Bir çocuğun silah altına alınmasının menine dair o tıbbi talep reddedilmişti: Hakkâri, Çukurca, 1998

O gün psikiyatri dışı tıp kitaplarında Simone Weil’in, “Acı, dile gelmediğinde beden konuşur” cümlesinin neden yer almadığını sorguladım.

Derken, bir sabah gürültü ile uyandığımda, dışarıda çok sayıda silahlı korucu gördüm. Bunda yadırganacak bir şey olmayabilirdi eğer aralarında çocuklar olmasaydı. Tarih doksanlı yılların sonu, yer yine Çukurca’da bir askeri taburdu. Revir penceresinden uzun uzun silahla hemhal kılınmış........

© Evrensel