Askıda özgürlük ve mekan: Cezaevleri
“E, H, D, F, L, T, K, M, R, YG”... Bu bir dilbilgisi dersi değil; neredeyse alfabeyi dolduran cezaevi adlandırmaları. Dünyada benzeri yok. Bu çeşitlilik, cezalandırmanın tek bir “hakikat”ten değil, farklı iktidar biçimlerinden üretildiğini gösteriyor. Adeta, Michel Foucault’nun “disiplin toplumunun mekansal çoğalması” dediği şeyin kurumsal karşılığı: Her farklı davranış biçimi için ayrı bir duvar.
Türkiye’nin en büyük şehirlerinden birisi artık cezaevleridir; nüfusu 400 bine yaklaştı. Cezaevlerinin çoğalması, bir güvenlik politikası değil, bir yönetim paradigmasıdır. Türkiye’de iktidar artık kentleri değil, cezaevlerini yönetmektedir. Bu gerçeklik, özgürlüğün artık bir adres olmaktan çıkarıldığını gösterir.
Cezaevi yalnızca “içerisi” değil; toplumun tamamını çevreleyen görünmez bir duvardır.
Bir zamanlar şehirlerin kalbi pazar meydanları, kahvehaneler ve parklarla atardı. Bugün, beton duvarların ardında bir nüfus yaşıyor; görünmeyen sokaklarda, gölgelerden başka nefes alınmıyor.
Cezaevleri uydu kentler gibi şehir coğrafyasını dolduruyor. Artık mekan sadece fiziksel değil, toplumsal bir tanıklık alanıdır: cezaevleri yalnızca suçun değil, uyumsuzluğun, itaatsizliğin, direnmenin ve bazen sadece var olmanın mekanıdır Türkiye’de.
Kocaeli, Tekirdağ, Ankara, Diyarbakır, Elazığ gibi illerde binlerce kişilik cezaevi kompleksleri, birer uydu kent haline gelmiştir. Market, berber,........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d