menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

HTŞ katliamları, İsrail saldırganlığı ve SDG’nin pozisyonu

83 27
saturday

Suriye’nin Süveyda kentinde geçtiğimiz hafta sonundan bu yana Dürzi milisler ile Bedevi Arap aşiretleri ve HTŞ (Heyet Tahrir el Şam) yönetimine bağlı birlikler arasında yaşanan çatışmalardan sonra ilan edilen ateşkese rağmen Dürzilerin “Ateşkesi ihlal ettiği” iddiasıyla HTŞ yönetiminin ve Bedevi aşiretlerin bölgeye yeni güçler sevk ettiği ve çatışmaların yeniden başladığı haberleri geliyor. Geçtiğimiz hafta sonu bir Dürzi’nin silahlı gruplar tarafından kaçırılması, Dürzi milisler ve Bedevi aşiretleri arasında bir silahlı çatışmaya dönüşmüş ve olayları kontrol altına almak gerekçesiyle HTŞ’nin bölgeye gönderdiği cihatçı birlikler Dürzilere yönelik katliam, yağma ve işkencelere dahil olmuştu. Mart ayında sahil kentleri Lazkiye ve Tartus’ta Alevilere yönelik katliamlardan sonra bu kez Dürzilerin hedef alınması, Suriye’deki geçici yönetimin başındaki HTŞ’nin farklı etnik ve dinsel toplulukların kimliklerine saygı adına yaptığı açıklamaların zaman kazanmaya yönelik ikiyüzlü bir politika olmaktan öteye gitmediğini bir kez daha gözler önüne serdi. HTŞ’ye karşı Dürzileri savunma adına saldırılar düzenleyen İsrail, bu çatışmaları Suriye’deki kontrol alanlarını genişletmenin fırsatına dönüştürürken bu gelişmeler Suriye’nin önemli bileşenlerinden SDG’nin (Suriye Demokratik Güçleri) alacağı tutumu önemli hale getiriyor.

Şurası açıktır ki; Alevi ve Dürzi topluluklarını “dinden sapmış” ve “katli vacip” olarak gören cihatçı gruplardan oluşan HTŞ’yi Suriye yönetiminin başına getiren emperyalistler ve bölge gericilikleri yeni Suriye’nin dinsel ve etnik fay hattının üzerinde kuruluşunun zeminini de hazırlamış oldular. HTŞ yönetimi ve Lideri Colani, geçtiğimiz günlerde SDG Komutanı Mazlum Abdi’nin de aralarında yer aldığı Kürt heyetiyle yaptığı görüşmede de ABD emperyalizmi ve Suriye Özel Temsilcisi Barrack’tan aldığı güçle uzlaşmaz bir tutum ortaya koymuştu. Sadece bu gelişmeler bile geçtiğimiz yılın aralık ayında HTŞ’nin yönetimi ele geçirmesinden bu yana Suriye’deki sorunların orta yerde durmaya devam ettiğini ve Colani’nin başını çektiği geçici yönetimin hem Kürtler ve hem de Dürzilerle yaptığı anlaşmaların kontrolü ele geçirmek için zaman kazanma amaçlı bir politika olduğunu ortaya koyuyor.

Peki, HTŞ farklı dini ve etnik kimliklere yönelik katliam ve saldırılarla değişmediğini ortaya koyarken ABD ve Batılı emperyalistler ile bölge gericilikleri neden HTŞ’ye yönelik yaptırımları kaldırıyor ve iş birliğini geliştirmeye yönelik anlaşmalar yapıyorlar?

Bu sorunun yanıtı bilinmez değildir. Çünkü Suriye yönetiminin başına HTŞ’nin geçirilmesi, ABD emperyalizmi, İsrail ve Türkiye’deki Erdoğan yönetimi ile Körfez’deki Arap gericiliklerinin bölgesel çıkarlarına hizmet ediyor. Bütün bu aktörler, en önemli bölgesel tehdit olarak İran’ı görme ve Esad rejiminin varlığının bu tehdidi büyüttüğü politikasında birleşiyorlardı. HTŞ ve Lideri Colani de yönetimi ele geçirdikten sonra Suriye’deki........

© Evrensel