Gizli tanıkların gölgesinde ‘Avrupa Parlamentosu Türkiye raporu’
İçinde ‘gizli tanık’ geçen cümleleri giderek daha sık duyuyoruz. Gizli tanık uygulaması hukuk sistemine 2004 yılında yapılan bir düzenlemeyle girdi. Ayrıntıları 2008’de, özellikle ‘tanık koruma’ boyutunu içeren bir yasayla düzenlendi. Yasayı teklif edenler gerekçe olarak başta sanayileşme olmak üzere Türkiye’de yaşanan toplumsal değişim ve iç göç nedeniyle nüfusu hızla çoğalan şehirlerde ortaya çıkan ‘çıkar amaçlı yasa dışı örgütlenmeler’in artan varlığını göstermişti.
Türkiye’de ‘gizli tanık’ uygulamasına yalnızca örgütsel faaliyet çerçevesinde işlenen suçlarda başvurulabiliyor. Diğer suçlarda gizli tanık olarak ifade verilemiyor. Uygulamayı savunanların en önemli dayanağı organize suçun giderek karmaşıklaşan yapısı ve gizli tanığa başvurulmasının uluslararası sözleşmelerde de yer alıyor oluşu. Ancak, uygulamanın savunma hakkını engellediği, sık sık siyasete alet edildiği ve çoğunlukla gizli tanık beyanlarıyla hüküm verildiği de gün gibi ortada.
Ceza yargılamasının temellerinden olan ‘yüz yüzelik ilkesi’ne bir istisna olarak ortaya çıkan gizli tanık uygulaması için iki koşulun gerçekleşmesi gerekiyor: Suçu oluşturan eylemin bir suç örgütünün faaliyeti içinde işlenmiş olması ve tanığın taraflar huzurunda ifade vermesinin kendisi için ağır tehlike oluşturması.
Asıl olan yüz yüzelik ilkesi. Dolayısıyla, suç bir örgütün faaliyeti kapsamında işlenmiş olsa bile, açık ifade vermek tanık için ağır bir tehlike oluşturmuyorsa, gizli tanık uygulaması kullanılamıyor. Ayrıca, tanığa........
© Evrensel
