Nasıl planlamalı?
Günümüzde içinden geçmekte olduğumuz çoklu kriz konjonktürü karşısında sanayi politikasının geri dönüşünün tartışıldığı ya da küreselleşmenin sınırlandığı yeni bir uluslararası düzenin ortaya çıkmaya başladığı bir ortamda, 20. yüzyıldaki ekonomik planlama deneyimlerinin eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmesi kritik bir önem taşıyor. Bu nedenle, önümüzdeki dönemde fırsat buldukça çeşitli ülkelerdeki planlama deneyimlerinin ilginç yönlerine değinmeye çalışacağım. Dolayısıyla bu yazı, planlama tartışmalarına giriş niteliğinde bir başlangıç yazısı olsun.
Planlamanın bir ekonomik araç olarak görülmeye başlanmasını esas olarak Birinci Dünya Savaşı’na kadar geri götürebiliriz. Savaşın sürdürülmesi için yapılması gerekenlerin, o dönem hakim olan serbest ticaret ve ‘Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ paradigması dahilinde mümkün olmadığı kısa sürede ortaya çıktığında, devletin ekonomide daha aktif rol alması bir fikir olmaktan çıkıp zorunluluk halini almıştı. Çeşitli ülkeler, savaş harcamalarını finanse etmek ya da düzenlemek ve ekonominin askerileştirilmesi ya da askeri amaçlar etrafında yeniden düzenlenmesi için devlet gücünü ekonomik seferberlik amaçları için kullanmaya başlamıştı.
Buna paralel olarak savaş, geleneksel imparatorlukların çözülmesini ve ulus devletlerin hakim siyasi örgütlenme birimleri haline gelmesini getirdiği ölçüde, devletlerin ekonomik rollerinin yeniden tanımlanması da gündeme geldi.
Birinci Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan bir başka gelişme de Ekim Devrimi idi. Sovyetler Birliği’nin kurulması, bir yanıyla kapitalizme alternatif bir sistemin ilk kez büyük bir ülkede iktidara gelmesi nedeniyle kritik bir dönüm noktasıydı. Diğer yanıyla da ekonomik planlamanın sosyalist versiyonunun hayata geçtiği bir örnek olarak, sonraki dönemdeki planlama deneyimleri için bir referans noktası oluşturdu.
İki savaş arasında yaşananlar ve özellikle de 1929 Büyük Buhranı, 20. yüzyıl başındaki liberal hegemonyanın çökmesine neden oldu. Bu dönemde temel sorun dünya ticaretinin neredeyse durma noktasına gelmesi, dönemin hakim uluslararası para sistemi olan altın standardının çöküşü ve korumacılık önlemlerinin giderek artmasıydı. Buna ek olarak Batıda emek........
© Evrensel
