Zeytinlikler, kıyılar, doğa ve kentler… “Temsil”e çekilen yaşam
Türkiye gündeminin istisnasız her günü karşımıza çıkan doğal-kültürel değerlerin, müştereklerin, diğer bir deyişle kolektif yaşamın zarar görmesine yönelik müdahaleler karşısında canımız yanıyor. Sadece Türkiye gündemi de değil elbette. İnsan icadı “sınırların” berisinden de toplumsal sorunlarla hemhal oluyoruz.
Son günlerde zeytinlik alanları, parklar, su kaynakları, koruma alanları vb. yerleri maden sahasına açmak üzere düzenlenen “yasal düzenleme” adı altındaki torba yasa yeniden gündem oldu. Yeniden diyorum, çünkü Türkiye’de sermayenin başat politik-ekonomik faaliyetlerinden biri olan madencilik, zeytinlikler dahil olmak üzere, yıllardır doğal alanlara göz dikmiş durumda.
Enerji, ulaşım ve madencilik gibi sektörlerde sermaye hareketliliğini hızlandırmayı amaçlayan yasa, Çevre Etki Değerlendirme (ÇED), ruhsat gibi süreçleri devre dışı bırakıyor. ÇED’in devlet aygıtı tarafından nasıl kapıldığını 21 Eylül 2024 tarihinde bu sayfalarda kaleme almıştım.
Yasada ağaçların zarar görmemesi için, mümkün oldukça, taşınacakları da ileri sürülüyor. Yani hayvanlar, insanlar gibi, ağaçlar da zorunlu göçe maruz kalacaklar.
Bakanlıklarca “kamu yararının dikkate alınacağı” da vurgulanıyor. Ancak biliyoruz ki bakanlıkça “kamu yararı” öncelikle sermaye hareketliliği demek. İnşaat, maden, sanayi vb. hamlelerle doğayı ve kentleri çitleyen, yıkan-yeniden kuran bir hareketlilik. Bu hareketliliği sürdüren bir sistem ve bu sistemin bir de biyopolitik düzlemi var.
Dün de kıyılarla ilgili bir “yasal” müdahale gündeme düştü. “Kamu Taşınmazlarının Turizm........
© Evrensel
