Geçen haftanın en çok konuşulan konularından biriydi Erdoğan’ın uçağına binen gazetecilere soruların liste halinde, üstelik altında isimleri de yazılarak çok önceden verildiği…

Köşe yazılarında, sosyal medyada gazeteciler “Biliyorduk ama şimdi suçüstü yakalandılar!” benzeri değerlendirmeler yaptılar.

Neydi konu, yeniden hatırlatalım.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “meşruiyet” için gittiği Amerika dönüşü uçakta sorulacak soruların, henüz uçak kalkmaya bile hazır değilken gazetecilere gönderildiği… Bunu açığa çıkaran ise Duayen Gazeteci, Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici oldu. Bildirici soruların saatler öncesinden kendisine geldiğini, uçakta mizansen basın toplantısının bitip, İletişim Başkanlığının soruları ve yanıtları yayınlamasından sonra açıkladı.

Şimdi gelelim asıl tartışmaya ve gazeteciliğin getirildiği noktaya…

Bildirici yanıtı İletişim Başkanlığından bekledi, ama hani halkımız arasında bir deyim vardır ya ‘kraldan çok kralcı’ diye. İlk yanıt en Kralcı Ahmet Hakan’dan geldi. Köşesinde , “Özrü kabahatinden büyük” dedirtecek açıklama yapan Hakan kendisinin bile inanmadığı bir gerekçe sundu: “Yöntem şu: İletişim Başkanlığı, gazetecilere ‘Hangi soruları soracaksınız’ diye soruyor. Bunun amacı da belli: Mükerrer soru olmasın, sorular hep aynı konuda olmasın, sorular çeşitlensin.”

Bildirici’nin dediği gibi “Bir gazeteci, tasarladığı soru kendisinden önce başka biri tarafından sorulunca ya başka soru sorar ya da o soru yeterince yanıtlanmamışsa farklı bir açıdan sürdürür soruyu. Gazeteci soracağı soruyu kimseye denetletmez, izin almaz.”

Liderlerin uçağına hiç binmedim. Erdoğan’ın başbakanlığı dönemini takip ettim. Cumhurbaşkanlığı döneminde ise Mecliste gruba gelip giderken dışında yanına bile yaklaştırılmadım. O nedenle ‘Akredite edilmiş’, ‘makbul’ gazeteciler için yöntem nasıl oluyor bilmiyorum. Bunun yanıtını da Faruk Bildirici’nin açıklamasından öğreniyoruz: “Erdoğan’ın yurt dışı gezilerinin dönüşünde, gazeteciler soruları saatler öncesinden İletişim Başkanlığına veriyorlar.........

© Evrensel