Dijital tekeller ve rant
Teknofeodalizm yahut neofeodalizm yaklaşımının açıklamaya çalıştığı ana mesele, büyük teknoloji şirketlerinin ve özellikle dijital platformların son dönemde eriştiği tekel gücü ve bu gücün getirdiği rantlardır. Bu tekelleşmenin arkasında üç ana neden bulunmaktadır. Birincisi, patent, telif ve marka korumaları gibi fikri mülkiyet hakları, dijital platformların ve büyük şirketlerin bir yandan yenilikleri kontrol etmesine, bir yandan da potansiyel rakiplerin piyasaya girmesini engellemesine önemli bir katkı sunar. İkincisi, dijital platformlarda yazılım geliştirme ya da sunucu altyapısı gibi sabit maliyetler oldukça yüksek ama ek kullanıcı maliyetleri düşük olduğu için platformlar büyüdükçe birim maliyetler hızla düşer. Bu ölçek ekonomisi sayesinde büyük oyuncular küçükleri kolaylıkla piyasalardan dışlayabilir. Üçüncüsü, bir platformun kullanıcı sayısı arttıkça bu platformun diğer kullanıcılar için değeri de artar. Bu ağ etkileri sayesinde yerleşik platformlar giderek daha fazla tekelleşirken yeni girişler son derece zor hale gelir. Bu üç etken, bu sektörlerin sistematik olarak tekelci haline gelmesine ve rant elde etme kapasitelerinin artmasına neden olur.
Aslına bakılırsa, kapitalist ekonomilerde belli başlı sektörlerin çoğunluğu için asıl normal olan zaten idealize edilmiş bir rekabet değil, oligopolistik bir tekelleşme eğilimidir. Ekonomiye giriş ders kitaplarında anlatılan tam rekabetçi serbest piyasaları bir tarafa bırakırsak, ana akım makroekonomi modellerinin de temel varsayımlarından birisi oligopolistik fiyatlamadır. Benzer şekilde, post-Keynesgil yaklaşımlar da şirketlerin fiyatlama davranışının temel belirleyeni olarak piyasadaki tekel gücünü alır ve “maliyet artı fiyatlandırma” yaklaşımını benimser. Otomotiv, havacılık, demir çelik, perakende zincirler ve benzerleri klasik oligopol örnekleridir. Marx ise kapitalist rekabet ve birikimin iki yolla tekelleşmeye yol açtığını vurgulamıştır. Buna göre kapitalist işletmeler, rekabet baskısı altında ve daha fazla kâr elde etme güdüsüyle kârlarını yeniden yatırıma yönlendirerek ölçeklerini sürekli büyütür. Marx’ın sermayenin yoğunlaşması olarak adlandırdığı bu süreç giderek daha büyük sermaye kütlelerinin oluşmasına ve piyasalara hakim olmasına yol açar. Öte yandan, iflaslar, şirket satın almalar ya da birleşmeler yoluyla sermayenin merkezileşmesi eğilimi tekelleşmeyi artırır.
Dolayısıyla kapitalist sistemde tekelleşme bir istisna değil kuraldır. Tabii bu tekelleşmenin sınırlarını bir yandan bahse konu sektörlerin yapısal özellikleri bir yandan da devletin rekabet........
© Evrensel
