Borçla büyüyen şov: İktidar, kulüpler ve popülist transfer düzeni
Türkiye’de gündem çok sık değişiyor olabilir, ama kendi sınıfımız açısından her yaz aynı manzarayla karşılaşıyoruz: Kur şokları, enflasyon, artan işsizlik… Ve tam da bu atmosferde, her yaz “bomba transferler” yeni formalarıyla poz veriyor. Kamuoyunun bir kısmı, “Bu paralar nereden geliyor?” diye soruyor elbette; ancak 2022’de yürürlüğe giren ve kulüplerini borca sokan yöneticilere hapis cezası dahi öngören Spor Kanunu sessizliğe gömülmüş durumda.
Peki siyasi iktidar, ekonomik rasyonalitenin tam zıddı sayılabilecek bu harcama çılgınlığına neden engel olmuyor, hatta açıkça müsaade ediyor? Bunu beş boyutta incelemek gerek: Toplumsal psikoloji, siyasal rıza, ekonomik kontrol, medya ekosistemi ve hukukun seçici uygulanması.
İlk olarak, futbol iktidar tarafından kitle psikolojisini yönlendirme aracı ya da bir kaçış kanalı olarak görülüyor. Yüksek enflasyon ve alım gücü erozyonu, kitlelerin günlük yaşamını yakıcı biçimde etkilerken, transfer coşkusu, ekonomik sıkıntıların insanlar üzerinde biriktirdiği stres ve öfkeyi kısa süreliğine dışarı atarak toplumsal basıncı düşüren bir emniyet supabı gibi işliyor. Bu, iktidarın çoktan keşfettiği bir sosyo-psikolojik formül.
Öte yandan toplumu iki zıt kampa bölen kutuplaştırıcı söylem, Galatasaray–Fenerbahçe rekabetinde yeniden üretiliyor. “Biz–onlar” duygusu, politik gerilimi emen bir tampon hâlini alıyor. İki kulüp arasındaki kıyasıya transfer yarışı da tribünler üzerinden “güç gösterisi” ihtiyacını karşılıyor ve potansiyel öfkeyi sisteme zarar vermeyecek kanallara........
© Evrensel
