1936 Berlin’i bekleyen Hitler heyecanıyla
1960’lar ve sonrasının en iyi Los Angeles Yorumcusu Mike Davis, City of Quartz kitabında
ABD’nin “ikinci iç savaşı” olarak tanımladığı sıcak 1960 yazlarının ardından baskıyı reformla dengelemeye çalışan eski liberal paradigmanın çöktüğünü, kent yoksullarıyla orta sınıfların çıkarlarını “sıfır toplamlı bir oyun” olarak kurgulayan yeni bir toplumsal savaş söyleminin hakim olduğunu söyler. Bu yeni söylem, düzenin en gerçekçi tablosunu resmeden kentin egemenlerinin ve iktidar ideolojisinin daha net ve acımasız bir tasvirine ihtiyaç duyar. Bu tasvirin önündeki en büyük engel kamusal alanlardır. Kamusal alan ne kadar gasbedilirse, kamusal alan ne kadar küçültülüp “özel”e bahşedilirse kapitalizm o kadar kendini gerçekleştirir, kapitalizm o kadar heybetli görünür, her şeyden önemlisi kent (yani kapitalizmin yüzü) o kadar kolay savunulur. Bu amaçla Los Angeles, Davis’in, Richard Nixon’ın 1969 tarihli “Şiddetin Nedenleri ve Önlenmesine Dair Ulusal Komisyon” toplantısından çıkararak kullandığı “kale şehir” ifadesine uygun şekilde yeniden düzenlenir. “Kale şehir”de kamusal alan, artık dışarıda tutulmak istenen alt sınıflara karşı kullanılacak bir “silah” haline gelene kadar dönüştürülecektir. Ya özelleştirilecek ya AVM’leştirilecek ya da tamamen polis gözetimine sokulacaktır. Los Angeles’ta bu sürecin en şaşaalı katalizörü 1984 Los Angeles Olimpiyat Oyunları olmuştur. Resmi spor tarihinin en önemli olimpiyat oyunlarının 1984 LA olması boşuna değildir. 1984 LA, Oyunların polis, güvenlik endüstrisi ve kent arasındaki kopuk halkaları kesin biçimde birbirine bağlamış, oyunları o güne kadar görülmemiş biçimde ticarileştirmiş ve bunu “özel” kaynaklarla yapmıştır. Böylece olimpiyat oyunları ev sahipliğinin anlamı çok daha kuvvetlenmiş ve bugünkü halini almıştır. Davis’in dediği gibi “Los Angeles Uluslararası Havalimanından itibaren arabanızla güzel mahallelerden........
© Evrensel
