menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Dişi aslan ve av!

292 29
16.06.2025

İsrail açısından çevre temizliği, İran’a kadar ‘dişi aslan’ için koridorun temizlenmesi, ‘Direniş Ekseni’nin kollarının kesilerek ‘ahtapotun başına ulaşılması’ ve sürek avının Tahran’da nihayet bulması yıllardır izlediğimiz uzun metrajlı filmin evrelerini oluşturuyor. Lübnan’da Hizbullah’ın darbelenmesi, Suriye’nin çöküşü ve Irak’ta Haşd’uş Şaabi güçlerinin baskılanması tasarlanan savaşı İran’ın sınırlarına taşıdı.

“İran’ın nükleer bomba edinmesini önleme” hedefi bir retorik olarak İsrail’in Batılı müttefiklerini birer uşağa dönüştürme sanatının bir parçası olabilir. Ya da “Orta Doğu denklemini değiştirme” hedefi İsrail’in yenilmezliğini ve dokunulmazlığını tahkim etmeye dönük stratejik güç mücadelesi olarak okunabilir. İkisi de saldırganlığın normalleştirilmesine hizmet ediyor. Fakat bunların hiçbiri ‘ilahi’ metinden esinlenerek İsrail’in kendisini ‘dişi aslan’, Orta Doğu’nun geri kalanını da ‘av’ olarak gördüğü gerçeğini değiştirmiyor.

Kan kokusuyla hareket eden İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Gazze’de soykırım operasyonuna başlarken Tevrat’taki Amalek hikâyesini referans almıştı. Yani kadın-erkek, çoluk-çocuk demeden bir halkın öküz, koyun, deve ve eşekleriyle birlikte yok edilmesi gerektiğinden bahseden soykırım savaşı İsrail’in temel motivasyonuydu.

İran ile ABD arasındaki nükleer müzakerelerin ‘kırmızı çizgilere’ girdiği bir dönemeçte Netanyahu 2000’lerin başından beri düşlediği ve en az 8 aydır da planladığı saldırıyı 13 Haziran’da gecenin köründe başlattı. Ağlama Duvarı’nın deliğine "Halk aslan gibi ayağa kalkacak” yazılı dilek notunu soktu. Ve operasyona ‘Yükselen Aslan’ adını verdi. Kükreyen ya da yükselen aslan referansı da Tevrat’tan geliyor. Çölde Sayım 23:24 ayetinde diyor ki; “İşte halk bir dişi aslan gibi uyanıyor. Avını yiyip bitirmedikçe, Öldürülenlerin kanını içmedikçe rahat etmeyen aslan gibi kalkıyor.”

Aslan kral ve geri kalanının av olduğu bir senaryoda “Ahtapot Doktrini”, bir örümcek stratejiyle kollardan başa doğru saldırgan ağlarını örüyor.
Bunun altında küstah bir kibir yatıyor. İran’ın nükleer tesislerini yok etmek hedeflenen sonuçların başında geliyor. Fakat katmanları olan bir stratejik kurgu ile hareket ediyor. Hedef aynı zamanda saldırılarla İran’ın savunma kapasitesini çökertmek, güvenlik güçlerini felç etmek, halkın sisteme güvenini sarsmak ve hoşnutsuz kitleleri isyana teşvik ederek rejimin sonunu getirmek.

İran saldırı altındayken Netanyahu, video çekip İran halkına isyan çağrısı yaptı. “Mücadelemiz, 46 yıldır sizi ezip geçen acımasız diktatörlükle. Kurtuluş gününüzün yaklaştığına inanıyorum” dedi.

Yediot Aharonot'un askeri muhabiri Ron Ben-Yişai de “Operasyonun amacı sadece nükleer tesisleri vurmak değil. Saldırılar İran rejimini devirecek şekilde tasarlandı” diye yazdı. Hizbullah’ın lider kadrolarının tasfiye sürecinde İran’a saldırı tartışmaları yoğunlaşırken rejime karşı isyanı mümkün kılacak bir istikrarsızlığı tetikleme amacına göre yapıldığı konuşuluyordu.

Amerikan yönetiminin bilgisi dahilinde 8 aydır süren hazırlıkların sadece nükleer tesisleri, hava savunma sistemlerini, füze rampalarını yok etmeyi değil ‘baş koparma’ taktiğini içerdiğini daha ilk aşamada uygulamayla gösterdiler. Askeri liderlere yönelik suikastların amaç hasıl oluncaya kadar siyasi liderleri de içine alarak genişleyeceğini anlıyoruz. WSJ’a konuşan bir İsrailli yetkilinin dini lider Ayetullah Ali Hamaney’in de hedef alınabileceğini söylemesi bir sonraki aşamaya da işaret ediyor.

Saldırının neredeyse ilk 24 saatinde İran’ın ‘savunmasızlık’ ve ‘çaresizlik’ görüntüsü dişi aslan ve av metaforuna uygun bir tablo sundu. İlk dalgada üst........

© Evrensel