menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

4 trilyon doların politik çerçevesi

234 14
19.05.2025

ABD Başkanı Donald Trump’ın Körfez üçlüsünden kaldırdığı 4 trilyon dolarlık anlaşma paketleri ve yatırım taahhütlerinin stratejik ve politik çerçevesi nedir? Her şeyden önce Trump, küresel güneyden gelen meydan okumalarına yanıt arayan ve Çin karşısında gedikleri çoğalan Amerikan hegemonyasını ihya ediyor, ‘Önce Amerika’ söylemini taçlandırıyor ve bölgenin İran’la savaş korkusunu paraya tahvil ediyor. Bölünmüş küresel düzende üç ülkeden milyon deve yüküyle para kaldırmak belli ki basit köle-efendi ya da sömürge-sömürgeci ilişkisinden öteye hegemonyanın kurduğu mutlak bağımlılığı kısmen çift yönlü hale getiriyor. Belki bu noktada durup, Trump’ın Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni kapsayan turuna başlamadan önce İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile neden papaz olduğunu irdelemek gerekiyor. Kendileri Kudüs’ü Yahudi devletinin bölünmez başkenti olarak tanıyıp elçiliği buraya taşımak, işgal altındaki Golan Tepeleri’nin ilhakını tanımak ve Abraham Anlaşmaları ile dört Arap ülkesini Tel Aviv’le kucaklaştırmak dahil İsrail’e üstün hizmetleriyle övünüyor. Ayrıca Gazze’deki soykırımın finansörü ve tedarikçisi. Fakat İsrail’in dümenindeki dinci-faşist koalisyonun öncelikleriyle gezinin hedefleri arasındaki çelişkiler arasında sıkışıp kalmaktansa Netanyahu’yu İran, Yemen, Gazze ve Suriye’de biraz germeyi tercih etti. Körfez ülkeleri yeni teknolojiler için çekim merkezi olmayı düşlerken savaşları uzaklaştıracak ortaklıklar arıyor. Fars’ın usta müzakerecileri de bu ambiyansa uygun olarak Trump yönetimine yaptırımların kaldırılmasına karşılık uranyum zenginleştirmeyi sınırlamayı öngören bir anlaşmanın ucunda İran’ın trilyon dolarlık bakir yatırım alanlarının açılacağı mesajını verdi. Bu, İsrail’in Amerikan güvencesiyle İran’a saldırma planını bertaraf etmeyi gerektiriyor.Trump oyunun kurallarını gayet iyi kavradığından Netanyahu’nun önüne bazı sınırlar koyma gereği duydu. İran’a saldırı planı için destek isteyen Netanyahu’yu ‘önce müzakere’ diyerek tersledi. Netanyahu’yla İran’a saldırı planlarını koordine ederek arkasından iş çeviren Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Walt’u da kovdu. Bunun yanı sıra Yemen’de Husilerle ateşkese giderken İsrail’i buna dahil etmedi. Husilerin Gazze’deki soykırım savaşını durduruncaya kadar İsrail’i hedef alma kararlılığı dikkate alındığında bu sıra dışı bir tercih.

***

Netanyahu, ABD’nin Suriye siyasetini de yönlendirmeye çalışıyordu. Suriye’yi savunmasız bırakmak, ülkenin güneyini tampon bölgeye çevirmek, müdahale gerekçesi yaratabilmek için Dürzilere ‘koruma’ sunmak, rejim devrilinceye kadar desteklediği HTŞ yönetimine terörist muamelesi yapmak, bu ülkenin hava sahasını her tür operasyon için ‘açık koridor’ ya da ‘özgür gökyüzü’ olarak tutmak ve hedeflerini sıkıntıya sokacağı düşüncesiyle........

© Evrensel