Nüfus ve kalkınma ilişkisi üzerine
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yıllardır bir ‘nüfus mücadelesi’ veriyor. Ülkenin sadece bugününden değil, geleceğinden de sorumlu bir devlet adamı olarak, giderek varkalım (beka) sorunu haline gelen nüfus yaşlanmasına çözüm arıyor.
Buna karşılık CHP’nin başını çektiği, içinde en naifinden en radikaline bir yığın sorunlu ve sorumsuz örgütlerin bulunduğu tuhaf muhalefet, ülkenin tehlike işaretleri veren demografik yapısı konusunda bile ters köşe yapmayı beceriyor. Yazık ki, bu güruh da Türk Milleti’nin kaderinin bir parçası…
Nüfusun yaşlanması ve beraberinde azalmaya yüz tutması, ülke ve millet için gerçek bir tehlikedir. Yakın zamana kadar, Avrupa ülkeleri karşısında genç nüfusumuzla övünmekteydik. Fakat son istatistikler, artık Türk toplumunun çocuk yapmama eğilimine girdiğini gösteriyor.
Nüfusun, hiç artmamak kaydıyla, sadece mevcudunu sürdürebilmesi için, ortalama kadın doğurganlık sayısının 2,1 olması bekleniyor. Oysa 2024 TÜİK verilerine ülkemizde göre bu oran, 1,51’e geriledi. Doğurganlık oranımız, Avrupa Birliği ülkeleri ortalamasının dahi altında bulunuyor. Yani, nüfusumuz hızla yaşlanıyor.
BİR DE ‘ETNİK DENGESİZLİK’ VAR
Şimdi bu düşük doğurganlık oranının, ülkedeki etnik yapılar arasında son derece dengesiz dağıldığını da dikkate alırsak, 30-40 yıl sonra Türkiye’nin çok büyük bir ‘kimlik sorunu’ yaşayacağını öngörmek için âlim olmaya gerek yok.
Hal böyleyken, iktidarın, doğurganlığı artırmak için ‘tedbir’ diye gündeme getirdiği uygulamalara baktığımızda, aslında Türkiye’nin ‘Türk kimliğini’ korumaktan ziyade, zaten aşırı doğurganlık gösteren kesimlere ‘kaynak transferi’ gibi bir sonuç doğuracağı anlaşılıyor. Nitekim bu anlamda, devletten çocuk yardımı için yapılan başvurularda, Şanlıurfa’nın sahaya 5-0 galip çıkması hiç de şaşırtıcı olmadı.
Burada bir an durup geriye baktığımızda, 1980’li yılların........
© Eurovizyon
