1919’da çarşaflı kadınlar tramvayın önüne yatarak kocalarına destek vermişti
Cumhuriyet döneminde neden aydın yetişmez? Çünkü ufku sınırlanmış, gökkubbesi küçülmüş, dünyası, çoğu Batı’nın çöplüğünden toplanmış ithal malzemelerle inşa edilmiştir.
Geçmişine sünger çekilmiş, unutma marazına yakalanmış, Teoman Duralı hocanın deyişiyle “Alzheimer olmuş” bir toplumuz. Böyle bir çorak ülkede geçmişin bünyesindeki zenginlikler ısrarla yok sayılmış ve kayda değer görülen her rüzgâr Garp canibinden beklenmiştir.
Osmanlı devrinde Pirizade ve tarihçi Cevdet Paşa’nın kendi klasikleri olarak sahip çıktıkları İbn Haldun’un Mukaddime’si, Cumhuriyet devrinde Fransızca ve İngilizceye çevrildiği ve hakkında Batılı oryantalist ve sosyologlarca kitaplar yazıldığı için gündeme gelmişti.
Sözün özü, Türkiye’de maziyle yollarını ayıran aydının kıblesi Londra, Paris ve bilahare New York olmuştu. Bu, plastik kapların her kullanımda milyonlarca mikroplastiği yemek borumuza salması kadar vahim bir toksik etki yapmış, Batılı otoritelerce onaylanmamış hiçbir veri ‘bilimsel’ vasfını kazanmasına izin verilmemiştir.
Bu bakımdan tarihimizde kadının rolüne dair olumsuz önyargı duvarının kalınlığı şaşırtmamalı bizi.
Şimdi size Sedat Ağralı’nın bir kitabından nakillerde bulunarak söylediklerimi işgal İstanbul’undan örneklerle belgelendireceğim.
Kitabın ilginç yanı, iki bağımsız bölümden oluşması. İlk kısmı Sendikacı Gözüyle Demirperde adını taşıyor. Bu bölümde o zamanlar adına “Demirperde” denilen Sovyetler Birliği’nin kontrolü altındaki bazı Avrupa ülkelerinden notlar yer almakta.
İkinci bölüm ise Tarih Boyunca Aşırı Akımlar Karşısında Türk İşçi Hareketleri başlığını taşıyor ki 1969 yılında Gazetecilik Başarı Armağanı’nı kazanmış (s. 105-195).
Size 2. kitaptan bugüne kadar başka bir kaynakta rastlamadığım ilginç bir bilgi nakledeyim.
1908 yılında ilan edilen 2. Meşrutiyet’i müteakip işçiler peş peşe greve gitmiş ama 3 ay sonra çıkarılan Tatil-i Eşgal Kanunu ve 9 ay........
© Ensonhaber
